Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Teşkilatlanma ve
Destekleme Genel Müdürlüğü
Çiftçi Eğitimi ve Yayım Serisi
Yayın No: 33
Kitabın Orijinalinin Yayın Yılı: 2001
YAYÇEP (Yaygın Çiftçi Eğitim ve Yayım Projesi) Tarım
ve Köyişleri Bakanlığı
Teşkilatlanma ve Destekleme Genel Müdürlüğü
Yayım Dairesi Başkanlığı tarafından yürütülmektedir.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Teşkilatlanma ve
Destekleme Genel Müdürlüğü
Cinnah Cad. No: 16 06690 Kavaklıdere ANKARA
İnternet Adresi: www.tarim.gov.tr
Telefon: 0 312 466 82 74 (6 hat)
Faks: 0 312 466 82 81
TEKNİK METİN YAZARLARI
Mustafa GöKÇE
Ali İhsan öZTÜRK
Cengiz SOLMAZ
Ertaç TUTGUN
Gülten BULUT
Lütfi İhsan YALÇIN
Mustafa öVER
Nurdoğan YAŞAR
EDİTöR
Dr. Ali İhsan öZTÜRK
Kapak
Yrd. Doç. Dr. Atilla öZER
E-KİTAP HAZIRLIĞI
Aynur GELBAL
Başak SöKMEN
M. Serdar ERMAN
İÇİNDEKİLER
öNSöZ
1. BöLÜM:
ARICILIĞIN TARİHÇESİ VE GELİŞMESİ
2. BöLÜM:
ARICILIĞIN ÜLKE EKONOMİSİNDEKİ YERİ VE öNEMİ
3. BöLÜM:
ARICILIKTA KULLANILAN ARAÇ VE GEREÇLER
4. BöLÜM:
BAL ARILARININ TAKSONOMİSİ, VÜCUT YAPILARI VE GELİŞME DöNEMLERİ
5. BöLÜM:
BAL ARISI KOLONİSİ VE ARI IRKLARI
6. BöLÜM:
ARICILIKTA MEVSİMSEL BAKIM İŞLERİ
7. BöLÜM:
ANA ARININ öNEMİ VE ÜRETİMİ
8. BöLÜM:
ARI ÜRÜNLERİ VE öZELLİKLERİ
9. BöLÜM:
BALLI BİTKİLER
10. BöLÜM:
GEZGİNCİ ARICILIK VE ARILARININ ZİRAİ MÜCADELE İLAÇ UYGULAMALARINDAN KORUNMASI
11. BöLÜM:
ARI HASTALIKLARI VE ZARARLILARI
12. BöLÜM:
ARICILAR İÇİN BAZI öNEMLİ öNERİLER
öNSöZ
Türkiye' de
halen nüfusun yüzde 40'ı kırsal kesimde yaşamakta ve tarımda küçük aile
işletmeleri çoğunluğu oluşturmaktadır. Köylerden kentlere göçe rağmen, çiftçi
ailesi başına düşen tarıma elverişli arazi büyüklüğü sürekli azalma
göstermektedir. Arazi büyüklüğü ve fazla sermaye gerektirmeden uygulanabilecek,
boş zamanlarında değerlendirilebileceği arıcılık, çiftçimizin "Doğduğu
Yerde Doymasını" da sağlayacak bir faaliyet koludur.
Arıcılık;
gerek coğrafi konumu, arazi yapısı, iklimi ve bitki örtüsü, gerekse insanımızın
sosyoekonomik yapısı itibariyle, Anadolu için en uygun tarımsal faaliyet
kollarından biridir. Ancak, şartların elverişli olmasına karşılık, ülkemizin
bal üretimi yeterli düzeyde değildir. Modern kovan varlığımız küçümsenmeyecek
miktarda olmasına rağmen, kovan başına bal verimi düşüktür. Bu durum; polen,
arı sütü, propolis, arı zehiri gibi arı ürünlerine yönelik üretimin henüz
yaygınlaşmaması, arıcılığın ilkel şartlarda veya teknik bilgiden mahrum olarak
yapılmasından kaynaklanmaktadır.
Arıcılığın
tarımda en büyük rolü, bitkilerde döllenmeyi de sağlamasıdır. Bu görevleri ile
arılar, tarımsal üretimde yüzde 25-30 verim artışı sağlayabilmektedir. Bu
nedenle, ayçiçeği, yonca, narenciye ve diğer meyvecilik üretim alanlarında
arının önemi bir kat daha artmaktadır.
Değerli
çiftçiler;
Arıcılıkta
başarı için, bilgi ve tecrübe çok önemlidir. Bu kitapta arıcılık için temel
bilgileri bulacaksınız. Bu bilgileri üretimde uygulamak suretiyle, daha verimli
ve daha karlı bir faaliyet yapacağınızı ummaktayım.
Bu
düşüncelerle bereketli mahsuller ve huzur dolu yıllar diliyorum.
Prof. Dr.
Hüsnü Yusuf GöKALP
Tarım ve
Köyişleri Bakanı
1. BöLÜM
ARICILIĞIN
TARİHÇESİ VE GELİŞMESİ
1.
Arıcılığın Tarihçesi
Arıcılığın
tarihçesi insanların mağara hayatı yaşadığı on binlerce yıl öncesine kadar
gitmektedir. M.ö. 7000 yıllarına ait mağaralara çizilen resimler, çok eski
tarihlere ait arı fosilleri ve benzeri tarihi buluntular bu görüşü
doğrulamaktadır. İlk insanlar doğal olarak ağaç kovukları ve kaya oyuklarına
yuvalanan oğulları öldürerek ballarından yararlanmışlardır.
Tarihi
gelişim içinde taş devrinden itibaren; önce mantar ve ağaç kütükleri sonra da
toprak ve kilden yapılmış kaplar kovan olarak kullanılmış ve zamanla bugün
kullanılan kovanlar geliştirilmiştir. Gerçek arıcılık, insanların ağaç
kovukları içinde yuvalanan arıları öldürmeden bir miktar bal almaları ve bir
miktar balı da arılara bırakmaları ile başlamıştır. Arıların gen merkezlerinin
Orta-Doğu ülkeleri olduğundan arıcılığın ortaya çıkması bu ülkelerde olmuştur.
Bununla birlikte M.ö. 1300 yıllarına ait olduğu sanılan ve Hititler devrinden
kalma Boğazköy'deki taş yazıtlarda arılardan bahsedilmesi arıcılığın Anadolu'da
da çok eski tarihlere dayandığını göstermektedir.
2.
Arıcılığın Gelişmesi
Son birkaç
yüzyıl öncesine kadar çok uzun bir süre ilkel olarak yapılan arıcılık, bir çok
bilimsel buluş ve gelişmelerin ışığında günümüz arıcılığına kadar gelişme
süreci yaşamıştır. Günümüz arıcılığına gelinmesinde; 1787 yılında ana arının
havada çiftleştiğinin tespiti, 1845 yılında arı üreme biyolojisinin izahı, 1851
yılında çerçeveli fenni kovanın keşfi, 1857 yılında temel petek kalıplarının
bulunuşu, 1865 yılında bal süzme makinesinin icadı, 1882 yılında larva transfer
yöntemiyle ana arı yetiştirme tekniğinin keşfi ve 1926 yılında ana arılarda
yapay döllemenin bulunuşu gibi icatlar katkıda bulunmuştur.
3. Teknik
Arıcılık
Teknik
arıcılık, bir amaç doğrultusunda "Arıları Kullanabilme ve Yönetebilme
Sanatı" olarak adlandırılabilir. Teknik arıcılık için bilgi ve tecrübeye
ihtiyaç vardır. Aksi halde, bilgi ve tecrübe olmadan teknik arıcılık hatta
sıradan bir arıcılık bile yapmak mümkün değildir. Arıcılığa başlamadan önce arı
ailesi (koloni), aile bireyleri ve koloninin yaşam düzeni ile arıcılığı
ilgilendiren diğer konularda bilgi sahibi olunmalıdır.
Bilgi ve
tecrübeden yoksun yapılacak arıcılık ekonomik kazanç bir yana, başarısızlıkla
sonuçlanır. Arıcılığa başlarken, arıcılık yapılacak bölge iyi seçilmeli,
bölgenin bitki örtüsü ve iklimi arıcılık için uygun olmalıdır.
4. Dünyada
Arıcılık
Günümüzde
arıcılık, tüm dünyada yapılan en yaygın tarımsal faaliyetlerden birisidir.
Bugün dünyada 56 milyon dolayında arı kovanı bulunmakta ve bunlardan 1.2 milyon
ton dolayında bal üretilmektedir. Üretilen balın yaklaşık 1/4'ü ticarete konu
olmakta ve dış satımın %90'ı 20 dolayındaki bal üreticisi ülkeden yapılmaktadır.
Dünyanın en çok kovan varlığına (65 milyon) sahip ve bal üreten (211 bin ton)
ülkesi Çin'dir.
Kovan başına
ortalama dünya bal üretimi 20 kg dolayında olup bu rakam Çin'de 33, Arjantin'de
40, Meksika'da 27, Kanada'da 64, Avustralya'da 55, Macaristan'da 40 ve
Türkiye'de 16 kg dolayındadır. Bu ülkeler aynı zamanda dünyanın en çok bal
ihraç eden ülkeleridir. Dünyada en çok bal ithal eden ülkeler ise; Almanya,
ABD, Japonya, İngiltere, İtalya, İsviçre, Fransa, Avusturya ve diğer Avrupa
ülkeleridir. Bu ülkelerden Almanya yalnız başına Türkiye'nin bal üretiminden
daha fazla bal ithal etmektedir.
Bal yanında;
propolis, arı sütü, polen ve balmumu gibi arı ürünleri de dünya ticaretinde yer
almaktadır. Diğer yandan tarımı gelişmiş ülkelerde arıcılık, arı ürünleri
üretimi yanında hatta daha önemli olarak, bitkisel üretimde miktar ve kalitenin
artırılması amacıyla yapılmaktadır. örneğin, ABD'de bitkisel üretimde bulunan
üreticiler üretim yaptıkları bitkilerde tozlaşmanın sağlanması için arıcılara
41 milyon $ arı kirası öderlerken, buna karşılık kendileri arıların
üretimlerine katkısından 3.2 milyar $ kazanmaktadırlar. Yine ABD'de yapılan bir
başka çalışmada; 40 dolayındaki bitki türünden elde edilen toplam 30 milyar
$'lık ürün değerinin yaklaşık 1/3'ü olan 10 milyar $'ın bal arılarından dolayı
sağlandığı bulunmuştur.
Diğer yandan
bal, propolis, arı zehiri, arı sütü gibi arı ürünleri pek çok ülkede "Arı
Ürünleri ile Tedavi" anlamına gelen "Apiterapi"de
kullanılmaktadır. Bununla birlikte arıcılık, doğa ve çevreye zarar vermeden
yapılabilen ender tarımsal faaliyetlerden birisidir. Bu yönüyle de arıcılık
geleceğin en önemli sürdürülebilir tarım faaliyetlerinden birisi olacaktır.
Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı arıcılık, tüm dünyada vazgeçilemez
tarımsal bir faaliyet olarak sürdürülmektedir.
5.
Türkiye'de Arıcılık
Türkiye'de
arıcılık, çok eski yıllardan beri bir gelenek olarak yapıla gelen
sosyo-ekonomik bir faaliyettir. Türkiye sahip olduğu 4 milyon dolayındaki kovan
varlığı ve 63 bin ton dolayındaki bal üretimi ile dünyada 3. ve 4. sıralarda
yer alarak hem kovan varlığı hem de bal üretimi bakımından dünyanın en önemli
ülkeleri arasındadır. Ancak bu önemli gelişmeye karşın, ülkemizde kovan başına
ortalama bal üretimi 16 kg dolayında olup dünya ortalaması olan 20 kg'ın
altındadır. Bununla birlikte, Türkiye'nin dünya bal ticaretinde %1.87'lik bir
payla 10. sırada yer alışı sahip olunan kovan varlığı ve bal üretimiyle uyum
sağlamamaktadır. Hem dünya bal ticaretindeki payımız hem de koloni başına bal
üretimimiz dikkate alındığında, ülkemizin sahip olduğu mevcut arıcılık
potansiyelinden yeteri kadar faydalanamadığımız ortaya çıkmaktadır. Diğer
yandan ülkemizde, bal dışında diğer arı ürünlerinin üretimi ve bal arılarının
bitkisel üretimde yeterli tozlaşmanın sağlanması amacıyla kullanılmaları da
yaygın değildir. Kovan başına bal üretiminin artırılması, bal üretimi yanında
diğer arı ürünlerinin üretilmesi ve bal arılarının bitkisel üretimde daha
yaygın kullanılması durumunda mevcut potansiyelimizi daha iyi
değerlendireceğimiz açıktır. Ancak, ilkel ve geçit kovanlardan modern kovanlara
geçişin büyük ölçüde tamamlanmış olması, koloni başına ortalama bal üretiminde
bir miktar artışın sağlanması arıcılığımız için olumlu gelişmeler olarak
sayılabilir.
Türkiye'nin
ekolojik ve sosyo-ekonomik yapısı gereği, ülkemizin her yerinde arıcılık
yapılabilirken sırasıyla Ege, Karadeniz ve Akdeniz Bölgeleri gerek kovan
varlığı gerekse üretim payı bakımından arıcılık için en önemli bölgelerimizdir.
Türkiye bal üretiminin yaklaşık yarısı bu üç bölgemizde gerçekleşmektedir. Bal
üretimi bakımından sırasıyla ilk on ilimiz; Muğla, Ordu, Adana, Aydın, Sivas,
Antalya, İzmir, İçel, Erzincan ve Samsun olup ülkemiz bal üretiminin yaklaşık
yarısı bu illerimizde üretilmektedir.
2. BöLÜM
ARICILIĞIN
ÜLKE EKONOMİSİNDEKİ YERİ VE öNEMİ
1.
Arıcılığın Aile Ekonomisindeki Yeri
Arıcılık
diğer tarımsal faaliyetlere göre daha az sermaye ile yapılabilen ve kısa sürede
kazanç sağlayan bir faaliyettir. Arıcılık yapmak için kapalı bir alan yapımına
veya arazi satın alınmasına gerek yoktur. İyi planlandığı veya diğer arıcılarla
işbirliği yapıldığı takdirde ikinci bir meslek olarak boş zamanlarda bile
yapılabilir. Ayrıca, aile fertlerinden herhangi birisinin kolaylıkla
yapabileceği bir faaliyettir. Bu yönüyle, aile ekonomisi için asıl veya yan
gelir kaynağı olabilir. özellikle kırsal kesimde aile bütçesine önemli katkılar
sağlar.
2. Arıcılığın
Tarım İşletmelerindeki Yeri
Arıcılık
tarla, bağ-bahçe ve hayvancılık gibi tarım işletmeleri içinde ikinci üretim
dalı olarak yapılabilir. Bu yolla işletmenin kazancı artırılmış olur. Aslında,
tarla ve bağ-bahçe ürünleri üreten işletmelerde bal arılarına ihtiyaç da
vardır. Bilindiği üzere, arılar bitkisel üretimde bitkilerin tohum ve meyve
üretebilmeleri için ihtiyaç duydukları tozlaşmayı sağlayarak ürün miktarı ve
kalitesinde çok büyük artışlara neden olurlar. Sadece bu nedenle bile tarım
işletmelerinde arıcılığa yer verilebilir. özellikle, çevrelerinde zengin bitki
örtüsü bulunan işletmelerde arıcılığa da yer verilmesi hem işletmenin
kazancında artışlara neden olur hem de bal veya diğer arı ürünleri üretiminden
dolayı işletme bütçesine katkı sağlar.
3.
Arıcılığın Bitkisel Üretimdeki Yeri
Yukarıda da
bahsedildiği üzere, bitkilerin tohum ve meyve üretebilmeleri için çiçeklerin
yeterli miktarda tozlaşmaları gerekmektedir. Bal arıları, özellikle açık
alanlarda tozlaşmayı (polinasyon) en iyi yapan böceklerdir. Bal arılarının
değişik evrim aşamalarından geçerek nektar ve polenle beslenme sistemine
geçmeleri ve bu amaca uygun organlarının oluşumu bitkilerin tozlaşma
ihtiyaçlarının karşılanması ile bağlantılı olduğu düşünülmektedir. Bu nedenle
vücut yapıları ve beslenme tarzları gereği çok iyi tozlayıcı olan arılar,
nektar salgılamaları ile çiçekler tarafından cezbedilirler. Nektar ve polenin
arılar tarafından toplanması sırasında da tozlaşırlar. Bitkilerin tozlaşma
ihtiyaçlarını, tozlaşmada bal arılarının önemini ve bu yolla sağlanacak ürün
artışını iyi bilen dış ülkelerdeki üreticiler bitkilerin çiçeklenme
dönemlerinde arı kolonisi kiralayarak daha fazla ve daha kaliteli ürün elde
ederler. Bu konu maalesef ülkemizde yeterince bilinmemekte ve büyük miktarlarda
ürün kayıpları meydana gelmektedir.
Arılarla
sağlanan tozlaşmadan; başta badem, elma, kiraz, şeftali, armut, kayısı, erik ve
çilek gibi meyve türleri; pamuk, ayçiçeği ve anason gibi tarla bitkileri; kavun
ve karpuz gibi bahçe bitkileri; fiğ, üçgül, yonca ve korunga gibi yem bitkileri
olmak üzere hemen hemen tüm bitki türleri fayda sağlar. Bunun yanında, bazı
bitki türlerinin tozlaşması sadece arılar aracılığı ile gerçekleşir ve bitkinin
sürekliliği arıların varlığına bağlıdır.
Bitkisel
üretimde bulunan üreticiler; bitkilerin tozlaşma istekleri, bitkiye has
tozlayıcılar, tozlaşma etkinliğinin artırılması ve bu amaçla bal arılarının
kullanılması konularında bir uzmanın görüş ve önerilerini alarak üretim
miktarlarını ve ürün kalitesini artırabilirler.
4. Arıcılığın
Ülke Ekonomisine Katkısı
Arıcılığın
ülke ekonomisine katkısı, tarımsal bir faaliyet olması sonucu doğrudan ve gerek
sosyo-ekonomik bir konu olması gerekse bitkisel üretime katkısı nedeniyle
dolaylı olarak da olmaktadır. Arıcılık toprağa bağımlı olmayıp, topraksız veya
az topraklı aileler için tek başına bir geçim kaynağı olabilmektedir. Aynı
zamanda en ucuz ve en kolay istihdam yaratan tek tarımsal faaliyettir. Ayrıca,
arıcılığın çevreye ve doğaya doğrudan veya dolaylı hiçbir zararlı etkisi
yoktur. Daha da önemlisi doğal denge için mutlak surette arılara ve dolayısıyla
arıcılığa ihtiyaç vardır. Ülkemizde çok geniş alanlarda arı tozlaşmasına
ihtiyaç duyan ürünler yetiştirilmekte ve arıcılıktan bu yönde de
faydalanılmaktadır. Çoğu kişilerce fark edilmeyen bu katkı arı ürünlerinden çok
daha fazladır.
Kısaca,
arıcılığın bir üretim dalı olarak bal ve balmumu üretimiyle ülke ekonomisine
doğrudan katkısı 160 trilyon TL. civarındadır. Arıcılığın tozlaşma yolu ile
ekonomiye olan katkısının bal ve balmumu ile sağlanan katkının en az 10-15 katı
olduğu dikkate alındığında arıcılık bu yolla ülke ekonomisine 1.6-2.4 katrilyon
TL. katkı sağlamaktadır. Ayrıca, büyük çoğunluğu kırsal kesimde yaşayan ve
yeterli toprağı olmayan 150.000 dolayındaki kişi için istihdam kaynağı olması
arıcılığın ülkemiz ekonomisi yönünden önemini ortaya koymaktadır.
3. BöLÜM
ARICILIKTA
KULLANILAN ARAÇ VE GEREÇLER
A- Arı
Kovanları Ve özellikleri
Arıcılıkta
kullanılan en önemli araç ve gereçlerin başında arıcılığın vazgeçilmez girdisi
olan kovanlar gelmektedir. Arılar doğal şartlarda ağaç ve taş kovuklarını
barınak (yuva yeri) olarak kullanırlar. Ancak, tarımsal bir faaliyet olarak
arıcılığın gelişmesiyle birlikte, arılar insanlar tarafından değişik
barınaklara alınmışlardır. Arıcılığın gelişme süreci içinde arı barınakları da
geliştirilerek günümüz modern kovanlarına kadar gelinmiştir. Eski sistemden
modern arıcılığa geçiş, çerçeveli kovanların kullanılmasıyla mümkün olmuştur.
Arıcılığı
ileri ülkelerde eski tip kovanlar artık yerini tamamen modern kovanlara
bırakmasına rağmen ülkemizde az sayıda da olsa ilkel ve modern kovanları yan
yana görmek mümkündür. Modern kovanlar, arı ticaretinin daha uygun koşullarda
ve daha kolay yapılabilmesine olanak sağlarlar. Bununla birlikte modern
kovanlardan daha yüksek verim alınabilmesi, arıların bakım ve beslemelerinde
çalışma kolaylığı, gezginci arıcılık yapanlar için arı naklinin kolaylaşması
gibi nedenlerle çerçeveli modern kovan kullanımı ülkemizde ve tüm dünyada hızla
yaygınlaşmıştır. Kovanlar aşağıda verildiği gibi 3 gruba ayrılabilir.
1. Basit
Kovanlar
Ülkemizin
her köşesinde bu tip kovanlara rastlamak mümkündür. Bunlar yapılış ve görünüş
tarzı olarak basit olup teknik ve gezginci arıcılık için uygun olmayan
kovanlardır. İçi oyulmuş kütükler, çamurla veya samanla sıvanmış hasır veya
çalıdan örülmüş sepetler olabildiği gibi su kabakları, toprak kaplar, basit
tahta kutular ve hatta meyve sandıkları kovan olarak kullanılmıştır.
2. Geçit
Kovanlar
Geçit tipi
kovanlar, basit kovanlardan standart çerçeveli kovanlara geçişte atılan ilk
adım olup iki tip arasında bulunmaktadır. Açılıp kontrol edilmeleri, bal hasadı
ve diğer bir kısım uygulamalar açısından basit kovanlardan üstündür. önde ve
arkada kapakları bulunan dikdörtgen şeklindeki 4 parça tahtadan yapılmış küçük çerçeveli
kovanlar geçit kovanların en sık kullanılan örneklerindendir.
Resim 1. Basit kovanlardan kütük kovan
3. Modern
Kovanlar
Bugün
dünyanın pek çok yerinde ve ülkemizde içerisinde hareketli çerçevelerin
bulunduğu standart çerçeveli modern arı kovanları kullanılmaktadır. Langstroth
ve Dadant olmak üzere iki tip modern kovan bulunmasına karşın ülkemizde ve
dünyada Langstroth tipi kovanlar daha sık görülür. Her iki kovanda da sistem
aynı olup sadece ölçüler farklıdır. Modern kovanlar teknik arıcılıkta diğer
kovan tiplerine göre büyük avantaj ve yarar sağlarlar. Modern kovanların
yararları ve üstünlükleri aşağıdaki gibi sıralanabilir.
* Çerçeveli
kovanın bütün parçalarının hareketli olması nedeniyle çıkarıp tamir etmek ve
yenilemek mümkündür.
* İlkel
kovanlara göre sağlam ve uzun ömürlüdür.
* Bu tip
kovanlarda bilinen bütün arıcılık teknikleri rahatlıkla uygulanabilir.
* Koloniler
istenildiği zaman bala veya diğer arı ürünleri üretimine yönlendirilebilir.
* İstenilen
şekilde ve istenildiği zaman besleme yapılabilir.
* Her türlü
hastalık ve zararlılar ile istenilen şekilde mücadele edilebilir.
* Ana arı
yakından görülebilir ve gerektiğinde yenilenebilir.
*
İstenildiği zaman bal hasadı yapılabilir.
* Gezginci
arıcılık yapmak için idealdir.
4.
Langstroth Kovanı
Langstroth
arı kovanlarında kuluçkalık ve ballık aynı ölçüde olup bu kovanlar florası
zayıf, nektar dönemi kısa, kışların ılık geçtiği sıcak ve kurak iklime sahip
bölgelerde ve gezginci arıcılık şartlarına uygundur. Langstroth tipi kovanlarda
kuluçkalık ve ballık gövde ve çerçeve ölçüleri birbirinin aynısıdır. Langstroth
kovanında 10 çerçeve kuluçkalıkta 10 çerçeve ballıkta olmak üzere toplam 20
çerçeve bulunur. Kovan gövde kalınlığı 25 mm'dir. Kuluçkalık ve ballık ölçüleri
dıştan dışa 505 mm x 435 mm x 260 mm; içten içe ise 455 mm x 385 mm x 260
mm'dir. Langstroth kovanlara ait çerçevelerin dıştan dışa olan ölçüleri 440 mm
x 250 mm olup çerçeve koltuk genişliği 37 mm'dir. Çerçevenin dıştan dışa
uzunluğu kovana oturma payları ile birlikte 472 mm'ye çıkar.
1-Kovan
Kapağı, 2-örtü Tahtası, 3-Ballık Kuluçkalık, 4-Dip Tablası, 5-Uçuş Tahtası
Şekil 1.
Langstroth Kovanının İzometrik Görünüşü
5.
Langstroth Kovanının Başlıca Parçaları
Kovan Dip
Tahtası
Kovanın en
altında bulunan parçasıdır. Dip tahtası sabit olmamalı, gerektiğinde kolayca
çıkarılabilmelidir. Ancak ülkemizde geniş ölçüde gezginci arıcılık yapıldığı
için dip tahtası sabit olarak yapılmaktadır. Uçuş tahtası dip tahtası boyunca
menteşeli ve kapanacak şekilde yapılmaktadır. Uçuş tahtası, kovan bekçiliği yapan
arılar için bir nöbet tutma yeri ve kovanın havalandırılması sırasında kanat
çırparak kovana hava pompalayan arılar için durak yeridir. Aynı zamanda bu
tahta arıların kovana giriş çıkışlarını kolaylaştırır.
Şekil 2.
Langstroth Kovanının Görünüş ve ölçüleri (mm)
Kuluçkalık
Kuluçkalık,
dip tahtası üzerine yerleştirilen ve ön alt kısımda uçuş deliği bulunan kovanın
ana parçasıdır. Adından da anlaşıldığı üzere kuluçkalık arıların yavru
yetiştirdiği bölümdür. Kuluçkalık aynı zamanda arıların kışladıkları ve kışlık
gıda stoğunun yapıldığı kısımdır.
Ballık
Kovan
içerisinde arı mevcudunun artıp kuluçkalığa sığmaz hale geldiği zaman
kuluçkalık üzerine yerleştirilen kattır. Hasat edilecek balın hemen hemen
tamamı bu katlardan alınır. Ana arı yumurtlamak için kuluçkalıkta boş yer
bulamadığı zaman yumurtlamasını ballıklarda da sürdürür.
Çerçeveler
Kuluçkalık
ve ballık içinde yan yana yerleştirilen ve temel petek takılarak arıların iş ve
zamandan tasarruf sağlamalarını ve bunun sonucu daha üretken olmalarını imkan veren
kovan kısımlarıdır.
örtü Tahtası
Kovan kapağı
altına yerleştirilen iç kapak durumundadır. örtü tahtası 2-4 parçalı veya
yekpare tek parça olarak yapılabilmektedir. Gezginci arıcılık yönünden tek
parça olması daha uygundur.
Kovan Kapağı
Yukarıda
sayılan bütün kovan parçalarının ve arıların koruyucusudur. Düz veya geriye
meyilli olabilir. Kovan içerisine yağmur ve kar sularının girmesini önler.
özellikle gezginci arıcılık yapılması halinde kovan kapağının ön ve arka
kısımlarında havalandırma deliklerinin olması gereklidir.
B- Diğer
Arıcılık Malzemeleri
Arıcı Körüğü
Arıcının
koloni kontrolleri sırasında sürekli olarak kullandığı, arıları sakinleştirip
zararsız hale getirdiği ve rahat bir çalışma ortamı oluşturmada kullandığı bir
alettir. Körük genelde silindirik yapıda olup duman verici maddelerin yakıldığı
depo (kazan) kısmı, hava pompalayarak yanmayı kolaylaştıran ve çıkan dumanı
üfleyen körük kısmı ile dumanın püskürtüldüğü huni şeklindeki ağız kısmı olmak
üzere üç kısımdan oluşmaktadır. Körük içerisinde marangoz talaşı, çürümüş ağaç
kökü ve saman gibi maddeler yakılabilir. Yakılacak malzeme bal ve balmumunda
koku bırakmamalıdır. Bu durum özellikle bal hasadı sırasında daha da önem
kazanmaktadır.
Arıcı
Maskesi
Arıcının baş
ve boyun kısımlarını arılardan koruyan, yüze gelen kısmı ince tül veya telden
yapılmış şapka gibi giyilebilen bir başlıktır. Maske görüşü engellememeli ve
arıcıyı bunaltmayacak şekilde hafif ve aynı zamanda dayanıklı olmalıdır. Sadece
insanın baş kısmını veya vücudun belden yukarısını koruyan ya da tulum şeklinde
giyilebilen tipleri bulunmaktadır.
Resim 2.
Arıcılık malzemelerinden maske, spatula, sır tarağı, körük ve ana arı ızgarası
Eldiven
İnce deriden
veya kauçuktan yapılmış olup bazılarında dirseğe veya bileğin üst kısmına kadar
örten bez kısmı bulunur. Eldiven genellikle yeni arıcılığa başlayanlar
tarafından sıkça kullanılmakta olup parmak hareketlerini kısıtladığı için
deneyimli ve usta arıcılar tarafından pek kullanılmaz.
El Demiri
El demiri
çok basit yapılı ve küçük bir demir parçası olmasına karşılık oldukça işe
yarayan ve çok kullanılan bir alettir. El demiri örtü tahtalarını kaldırmada,
çerçeve çıkarmada, bal mumu, propolis veya diğer artıkları kazıyıp temizlemede
ve kovan gövdelerini birbirinden ayırmada kullanılır.
Temel Petek
Bal
üretimini artırmak ve arıların petek yapımını kolaylaştırmak için çerçeve teli
ve mahmuz yardımıyla çerçevelere sabitleştirilen, işçi arı gözü basılı ve saf
bal mumundan yapılmış ince mum levhasıdır.
Mahmuz
Temel
peteklerin çerçeve tellerine sabitlenmesi sırasında kullanılır. Bir sap ve buna
bağlı dişli bir tekerlekten ibaret olup dişlerin içi tel üzerinde yürümeyi
sağlayacak biçimde oyuktur.
Biz
Temel petek
telinin çerçevelere takılması için çerçevelerin yan çıtalarında delik açılması
sırasında kullanılır.
Bal Bıçağı
ve Sır Tarağı
Bal süzme
işlemi sırasında sırlı peteklerin sırlarını açmak için kullanılır. Sırları açma
sırasında petek gözlerinin bozulmamasına dikkat edilmelidir. Bazı ülkelerde sır
alma işlemi otomatik sır alma makinesi ile yapılmakta olup iş gücünden önemli
ölçüde tasarruf sağlanmaktadır.
Çerçeve Teli
Çerçevelere
takılan temel peteklerin daha sağlam olarak tutturulması için çerçevelerin yan
çıtaları arasına gerilen ince paslanmaz ve yumuşak teldir.
Bölme
Tahtası
Zayıf arı
ailelerinde kovandaki arılı ve yavrulu çerçeveleri bir tarafa sıkıştırdıktan
sonra son çerçevenin yanına konulan düz bir tahtadır. Bölme tahtası kovan içi
hacmini daraltarak kuluçkalıkta gerekli sıcaklığın sağlanmasını ve korunmasını
kolaylaştırır.
Ana Arı
Izgarası
Kuluçkalık
ile ballık arasına yerleştirilerek ana arının ballıklara geçişini engelleyen
metalden yapılmış ızgaradır. Ana arı ızgarasının aralıklarından işçi arılar
geçiş yapabilirken ana arı ve erkek arılar geçemezler. Genellikle kaliteli
petekli bal üretmek amacıyla kullanılır.
Ana Arı
Kafesleri
Ana arısız
kalmış veya verimsiz, sakat, yaşlı ana arıya sahip kolonilere yeni bir ana arı
vermek ya da ana arıları bir yerden bir yere nakletmek için kullanılan, çok
değişik tipleri bulunan özel kafeslerdir.
Yemlik
Kolonilere
katı veya sulu yemlerle besleme yapmak için kullanılan çinko, plastik, ahşap ve
fiberglas gibi çeşitli malzemelerden ve değişik tiplerde yapılan kaplardır.
Polen Kapanı
Arıların bol
polen topladıkları dönemlerde kovan uçuş deliğine ya da kovan tabanına monte
edilerek işçi arıların getirdikleri çiçek tozu kümelerini toplamaya yarayan bir
tuzaktır. Son yıllarda arı nakilleri sırasında havalandırma penceresi olarak da
kullanılabilen kovan tabanına monte edilen tipleri daha sık kullanılmakta ve önerilmektedir.
Bal Süzme
Makinesi
Santrifüj
makinesi olarak da adlandırılan bal süzme makinesi, sırları alınmış peteklerden
balı çıkarmak için kullanılır. El veya elektrikle çalışan ve devir sayısı
ayarlanabilen modern tipleri de mevcuttur. Galvanizli saç veya çinkodan yapılan
silindirik biçimdeki bal süzme makinelerinin silindirik muhafaza kısmı , bu
kısım içinde çerçeve konulacak özel yuvalar ve bu yuva takımının bağlı olduğu
düzeni döndürmeye yarayan dişli bir çevirme mekanizmasından ibarettir.
Bal
Dinlendirme Kapları
Elde edilen
süzme balın, içinde bir süre tutularak dinlendirildiği, bal içindeki mum
kırıntılarının ve hava kabarcıklarının üste çıkarak balın arındırıldığı
kaplardır.
4. BöLÜM
BAL
ARILARININ TAKSONOMİSİ, VÜCUT YAPILARI VE GELİŞME DöNEMLERİ
A- Bal
Arının Taksonomisi
Dünyada 100.000
dolayında böcek türü taksonomik olarak sınıflandırılmıştır. Bu 100.000 tür
içinde 23.000 dolayında arı türü bulunmaktadır. Bal arıları evrimleri süresince
diğer böcek türlerinden farklılık göstererek kendilerine has morfolojik ve
anatomik yapılarını geliştirmişlerdir. örneğin bal arılarında polen toplamaya
yarayan polen sepetçiklerinin oluşması, nektar ve polenle beslenmeye geçiş bu
farklılaşmanın en tipik örnekleridir. Hayvanlar aleminin böcekler sınıfında yer
alan bal arısının taksonomisi aşağıda verilmiştir.
Alem
(Kingdom) :Hayvanlar (Animalia)
Şube
(Phylum) :Eklembacaklılar (Arthropoda)
Alt şube
(Subphylum) :Antenliler (Antennata)
Sınıf
(Class) :Böcekler (Insecta)
Takım
(Order) :Zar kanatlılar (Hymenoptera)
Familya
(Family) :Arılar (Apidae)
Cins (Genus)
:Bal arıları (Apis)
Tür
(Species) :Bal arısı (Apis mellifera)
Apis cinsi
içinde "Batı" bal arısı olarak adlandırılan Apis mellifera dışında 3
tür daha bulunur ki bunlar "Doğu" bal arısı türleri olan; Apis
cerana, Apis dorsata ve Apis florea'dır. Dünya bal üretiminde A. Cerana'dan
kısmen yararlanılırken üretimin tamamına yakın kısmı A. mellifera kullanılarak
gerçekleştirilmektedir. Diğer 2 tür ise kovana alınamamış olup doğal yuvalarda
tek bir petek üzerinde yaşamaktadırlar.
Arı
taksonomisinde türden sonra ırklar yer almaktadır. örneğin Anadolu ırkı, Apis
mellifera anatolica olarak ifade edilir.
B- Arının
Vücut Yapısı
Genel
morfolojik yapısı bakımından diğer böceklere benzemekle birlikte, arının vücudu
yumuşak yapıda olan yoğun bir kıl örtüsü ile kaplıdır. Arının vücudu baş, göğüs
ve karın olmak üzere üç kısımdan meydana gelir. Başta gözler, duyargalar ve
ağız parçaları bulunur. Baş, vücudun ikinci kısmı olan göğüse ince oynak bir
boyunla bağlıdır. Göğüs ve karının dış kısmı segment denilen halkalardan
oluşur.
1. Baş
Arılarda baş
önden bakıldığında bir üçgeni andırır. Başta; gözler, duyarga ve ağız parçaları
bulunur. Gözler bir çift bileşik (petek) göz ile üç adet basit gözden
ibarettir. Basit gözlerin her biri binlerce küçük üniteden oluşmaktadır. Bileşik
göz; ana arıda 3.000, işçi arıda 4.000 ve erkek arıda 8.000'den fazla gözcüğün
birleşmesinden meydana gelmiştir. Gözün her bir ünitesi bakılan cismin küçük
bir kısmını görür ve bu görüntüler birleştirilerek cismin görüntüsü tamamlanır.
Arılarda
koku, tat ve dokunma-hissetme duyularını algılayan bir çift duyarga (anten)
başta bulunmaktadır. Bu duyargalar oldukça kuvvetli kaslar yardımıyla her yöne
hareket etme kabiliyetine sahiptirler. Duyargalar dişilerde 12, erkeklerde 13
halkadan meydana gelmiştir. Duyargalar içerisinde bulunan sinir uçları
sayesinde arılar duyularına ek olarak rüzgar hızını ve hava sıcaklığını da
algılayabilmektedirler. Arıların duyargaları o kadar hassastır ki 2 km
mesafeden balın kokusunu algılayabilirler.
Arılar; üst
dudak, üst çene, alt çene ve alt dudak olmak üzere dört kısımdan meydana gelen
yalayıcı-emici ağız tipine sahiptirler. Alt çeneleri yardımıyla koparıcı
özellik gösterirler. Alt çene ve alt dudak birlikte uzanarak hortum şeklindeki
“probozis”i oluştururlar. Probozis ve bunun uzantısındaki dil sıvı gıdaların
alınmasını sağlar. Dil uzunluğu, arı ırkına göre değişmekle birlikte 6-7 mm
arasındadır. Arının, üzeri kıllarla kaplı bulunan dil kısmı iç içe geçmiş sert
halkalardan oluşur. Bu halkalar arasında zarımsı, dar ve tüysüz kısımlar
vardır. Bu yapısından dolayı dil gerektiğinde uzayıp kısalabilme özelliğine
sahiptir. Beslenme işlemi bittiğinde probozis kıvrılıp başın arka kısmına
katlandığında dil eski haline nazaran oldukça kısa görünmektedir.
İşçi arılar
üst çenelerini polen almak, petek yapımında mum işlemek, herhangi bir şeyi
tutup kavramak gibi işlerde kullanırlar. Arılarda hortum (dil) nektar, bal,
şurup veya su gibi sıvı besinleri almak için kullanılır. Dil, arının emme
işlevini yerine getiren organıdır.
Baş, iç yapı
itibariyle de önemli salgıların üretildiği kısımdır. İşçi arıların yutak üstü
salgı bezleri genç yaşta arı sütü, daha ileri ki yaşlarda baldaki sakarozu
parçalayan enzimleri salgılarlar. Çenede bulunan salgı bezleri ana arıda ana
arı feromonunu, işçi arılarda ise alarm feromonunu salgılar.
2. Göğüs
Arılarda
göğüs hareketi dört segmentten meydana gelmiştir. Karnın ilk halkası göğsün son
halkasıyla birleşmiştir. Göğüste bulunan üç segmentte her birinden bir çift
olmak üzere, üç çift bacak ve iki çift kanat bulunmaktadır. Bu nedenle göğüs
arının hareket merkezi olup güçlü kaslarla doludur.
Bacaklar,
arının hareket etmesini sağlaması yanında başka görevlere de sahiptirler.
öndeki bir çift bacak baş ve antenlerin temizliğini yapmada kullanılır. Orta
bacaklar daha ziyade dayanmayı-tutunmayı sağlar. Aynı zamanda polenin göğüsten
ve ön bacaklardan arka bacaklara aktarılmasını ve polen sepetine doldurulmasını
sağlar. Üzerindeki sert tüyler nedeniyle bunlara "fırça" da
denilmektedir. Arka bacaklar üzerinde bulunan polen sepetçiği polenin kovana
taşınmasında kullanılır.
Bal
arılarında iki çift kanat bulunur. Kanatlar, çok ince zardan yapılmış olup
kitinleşmiş damarlarla desteklenmiştir. ön kanatlar, arka kanatlardan daha
geniş, daha uzun ve daha damarlı olmakla birlikte uçuşta ikisi birlikte
çalışmaktadır. Kanatlar uçmanın dışında uçuşu yönlendirmeyi de sağlarlar.
Arılar kanatlarını kullanarak havada belirli bir noktada sabit kalabilmekte, uçuş
yönlerini değiştirebilmekte ve ani olarak çeşitli yönlere dönüş
yapabilmektedir.
3. Karın
Arıların
karın (abdomen) kısmında mide, bağırsak ve üreme organları gibi iç organlarla,
balmumu, zehir ve nasanof salgı bezleri ile iğne bulunur. Bal arısı larvasında
10 adet abdominal segment vardır. Fakat birinci abdominal segment göğüsle
birleşir ve ergin arıda 9 segment bulunur. Son karın segmentleri de iç içe
girerler ve böylece işçi ve ana arıda 6 segment varmış gibi görünür. 8., 9.,10.
segmentler küçülerek 7. segment içerisine gizlenmiştir.
İşçi
arıların 4, 5, 6 ve 7. karın halkalarında her birisinde sağlı-sollu bir çift
mum salgı bezi (balmumu aynası) bulunur. İşçi arı hayatının balmumu yapma
döneminde kalınlaşarak mum salgılama yeteneğini kazanır. Mum, sıvı olarak
aynalar üzerine salgılanır ve mum ceplerinde katılaşarak küçük pulcuk haline
geçer. Arılar, zincirleme birbirine tutunarak özel hareketlerle balmumu
salgılarlar. Ayaklar yardımıyla ağıza götürülen balmumu pulcukları orada
yumuşatılarak yoğrulmakta ve böylece petek gözlerinin yapımında
kullanılmaktadır. Mum salgılama dönemini tamamlayan işçi arılarda mum salgı
bezleri dumura uğrayıp birer sıra hücre tabakasına dönüşürler.
İşçi
arıların 7. abdominal segmentinin iç yüzeyinde ve sırt halkasının ön kenarına
yakın kısmında büyük hücrelerden oluşan koku bezi (nasanof bezi) bulunmaktadır.
İşçi ve ana arıda abdomenin sonunda iğne bulunur. İğne, iğne odacığından çıkan
ince, sivri uçlu bir savunma organıdır. İşçi arıların iğnesi geriye doğru
çentiklidir. Bu yüzden işçi arı sokmak üzere iğnesini bir yere batırdığında
geri çekemez ve bunun sonucunda organını kaybederek ölür.
H: Baş, Th:
Göğüs, Ab: Karın, E: Bileşik göz, Ant:Anten, Lm: Labrum, Lb: Labium Md:
Mandibula, Mx: Maksilla, Prb; Probobsis, Gls: Glossa (Dil), Tg: Tergit, W2 : ön
kanat, W3 : Arka kanat, Sp: Stigma, L1 : ön bacak, L2 : Orta bacak, L3 : Arka
bacak, Stn: Sternit
Şekil 3.
Ergin işçi arının dış vücut yapısı
C- Arının
Biyolojik Gelişme Dönemleri
Bal arıları
yaşama bir yumurta olarak başlarlar. Ana arının petek gözlerine yumurtladığı
döllenmiş yumurtalardan işçi arılarla ana arılar, dölsüz yumurtalardan ise
erkek arılar meydana gelir. Bir arının gelişmesinde yumurta, larva ve pupa
olmak üzere 3 farklı gelişme dönemi vardır. Arılarda yumurtadan ergine toplam
gelişme dönemi; ana arıda 16, işçi arıda 21 ve erkek arıda da 24 gündür.
1. Yumurta
Arı
yumurtası, silindir şeklinde, uçları yuvarlak ve uzun ekseni boyunca eğri bir
dışbükey görünümündedir. Petek üzerinde işçi arı yetiştirmek için yapılmış gözler
(hücreler) küçük, erkek arı yetiştirmek için yapılanlar ise büyüktür. Ana arı,
büyük göze dölsüz, küçük göze döllü yumurta bırakır.
Yumurta,
petek gözüne bırakıldığı zaman dikey konumdadır. Dikey konumda bırakılan
yumurta yavaş-yavaş yana eğilerek üçüncü günün sonunda petek gözünün tabanında
tamamen yatay bir konuma girer ve larvaya dönüşür. Bu özellikten faydalanarak
petek gözündeki yumurtanın kaç günlük olduğu kolayca anlaşılır. Tüm arı
bireylerinde yumurta dönemi 3 gündür.
2. Larva
Bal arısı
larvası gelişme dönemlerinde renk, şekil, hacim olarak çok hızlı ve önemli
değişiklik gösterir. Bu dönemde vücudu oluşturan halkalar üzerinde gözenekler
bulunur ve başta ağız parçaları oluşmuştur. Larva dönemine geçmeden az önce
işçi arılar, yumurtanın yanına arı sütü koymaya başlamışlardır. Larvanın
çıkışıyla birlikte göze oldukça fazla miktarda arı sütü bırakılır. Larva,
yumurtadan çıktığı an arı sütü ile beslenmeye başlar.
Bütün arı
bireyleri larva döneminin ilk üç gününde 5-15 günlük işçi arılar tarafından
salgılanan arı sütüyle beslenirler. Larvaya verilecek arı sütünün ölçüsü ve
kalitesi bireylere göre değişir ve en çok arı sütünü ana arı larvaları tüketir.
Ana arı larvaları, bütün larva dönemi boyunca işçi arı larvalarına göre, daha
sık ve daha zengin arı sütüyle beslenirler. Döllü yumurta, bu beslenme
farklılığından dolayı işçi veya ana arı olarak farklı bireyler şeklinde
gelişebilmektedir. Yani döllü yumurtalardan meydana gelecek ferdin işçi veya
ana arı olması onun larva dönemindeki beslenme şekline bağlıdır.
3. Pupa
6 günlük
larva döneminde 5 kez gömlek değiştiren larva pupa dönemine girer. Yumurtadan
itibaren 8. günün sonunda işçi arı larvası içeren gözün ağzı mühürlenir. Larva
9. gününde başındaki özel bir bezden salgıladığı salgıyı kullanarak bir kozaya
dönüşür. Larva, 10. gününde bu kozasında hareketsiz olarak durur. Bu devre
prepupa (pupa öncesi) devresi olarak adlandırılır. Prepupa 11. günde pupa olur.
Pupa dönemi prepupa dönemiyle birlikte ana arıda 7, işçi arıda 12 ve erkek
arıda ise15 gündür. Basit olarak arının; yumurta ve larva dönemi açık yavru,
pupa dönemi de kapalı yavru olarak adlandırılır. Ana arı, işçi arı ve erkek arı
için toplam açık yavru dönemi sırasıyla 8.5, 9 ve 9.5 gün olup benzer sıra
içinde kapalı yavru dönemleri ise 7.5, 12 ve 14.5 gündür. Kapalı yavru dönemi
süresinin erkek arılarda daha uzun olması özellikle varroa mücadelesi yönünden
önem arz eder. Bu süreye bağlı olarak varroa, işçi arı kapalı yavru hücrelerine
göre erkek arı kapalı yavru hücrelerinde daha fazla nesil üretir.
5. BöLÜM
BAL ARISI
KOLONİSİ VE ARI IRKLARI
A- Bal Arısı
Kolonisi
Bal arıları,
koloni adı verilen topluluklar halinde yaşayan sosyal böceklerdir. Koloni
hayatında yardımlaşma ve iş bölüşümü esas olup kolonideki her bireyin kendine
özgü görevleri vardır.
Kolonide
bireyler arası iletişim, bireyler tarafından vücut dışına salgılanan ve diğer
bireylere mesaj veren feromon adı verilen kimyasal maddeler vasıtasıyla
gerçekleşir. Bir arı kolonisinde ana arı, işçi arı ve erkek arı olmak üzere üç
farklı birey vardır. Ana arı ve işçi arılar dişi bireyler olup döllü
yumurtalardan gelişirlerken erkek arılar dölsüz yumurtalardan gelişirler. Arı
kolonilerinde kışın sadece dişi bireyler mevcut olup erkek arılar ilkbaharda
yeni sezonla birlikte görülürler.
B- Koloni
Bireyleri ve Görevleri
1. Ana Arı
ve Görevleri
Normal
koşullar altında her arı ailesinde sadece bir adet ana arı bulunur. Görevi,
yumurtlayarak yeni nesillerin meydana gelmesini ve koloninin sürekliliğini
sağlamaktır. Ana arının vücut yapısı ince ve uzun, rengi diğer bireylere göre
daha açık ve parlaktır. özellikle kolonide yavru yetiştirme aktivitesinin
yüksek olduğu dönemlerde karın çok uzundur.
Şekil 4.
Koloni bireylerinin genel görünüşü (Soldan sağa; erkek arı, dişi arı, işçi arı)
Ana arı,
genellikle kendisini çevreleyen, temizliği ve beslenmesiyle ilgilenen bir grup
işçi arı arasında görülür. Yaşamı süresince sadece çiftleşme amacıyla ya da
koloninin oğul vermesi durumunda kovan dışına çıkar. Kendi kendine beslenemez.
Beslenmesi, bakıcı işçi arıların ağzına arı sütü vermeleri şeklinde olur. Tek
görevi yumurtlamaktır. Ana arı işçi arıya göre daha uzun ve daha az çentiği
bulunan iğneye sahiptir. Bu nedenle iğnesini batırıp çıkararak defalarca
kullanabilir. Ana arı, iğnesini rakip ana arılara karşı kullanır.
Ana arı; ana
arı hücresi, ana arı memesi veya ana arı yüksüğü denilen özel bir göz
içerisinde gelişir ve gelişme süresi 16 gündür. Hücreden çıktıktan sonra
ortalama 1 hafta içinde güneşli, sıcak ve rüzgarsız bir günde ve öğleden sonra
çiftleşme uçuşuna çıkarak havada erkek arılarla çiftleşir. Değişik nedenlerden
dolayı yeterli sayıda erkek arıyla çiftleşemeyen ana arı daha sonraki günlerde
2-3 defa daha çiftleşme uçuşuna çıkabilir. Çiftleşmesini tamamlayan ana arı
kovanına döner ve 2-3 gün sonra yumurtlamaya başlar. Ana arı kovan içi ve kovan
dışı şartlara ve kalitesine bağlı olarak günde ortalama 1.500-2.500 adet
yumurta yumurtlayabilir.
Resim 3.
Genç ve kaliteli bir ana arı
Ana arı
salgıladığı feromonla işçi arıları etrafına çeker, kolonide birliği ve düzeni
sağlar. Feromon kokusunu algılayan işçi arılar kolonideki işleri düzenle
yürütürler. Aynı zamanda bu feromonlar işçi arıların yumurtalıklarının
gelişmesini ve kolonide yeni bir ana arı yetiştirmelerini önler. Herhangi bir
nedenle ana arısız kalan ve ana arı yetiştirme olanağı bulunmayan bir kolonide
işçi arılardan bazılarının yumurtalıkları gelişerek yalancı ana arı meydana
gelir. Yalancı ana arılar sadece dölsüz yumurta yumurtlayabileceklerinden
koloni zamanla erkek arılarla dolar ve söner.
Ana arıların
ortalama yaşam süreleri 3-5 yıl olmakla beraber 7 yıla kadar yaşayabilirler.
Ancak artan yaş ile birlikte giderek daha az yumurtlarlar ve daha fazla oranda
dölsüz yumurta bırakırlar. Bu nedenle teknik arıcılıkta genç, sağlıklı ve
verimli ana arılarla çalışmak esas olduğundan kolonilerin ana arıları her 1-2
yılda bir değiştirilmelidir.
2. İşçi Arı
ve Görevleri
İşçi arılar,
döllenmiş yumurtalardan meydana gelirler. Koloninin gücüne ve mevsime bağlı
olarak kolonideki işçi arı sayısı kış aylarında 10.000-20.000 arasında
değişirken, ilkbaharda sayıları giderek artar ve yaz aylarında 60.000-80.000
adet olabilir. Kolonilerin gücü, sahip oldukları işçi arı varlığı ile
belirlenir. Başta bal üretimi olmak üzere diğer tüm arı ürünleri üretimi,
ekonomik olarak ancak güçlü kolonilerle yapılabilir. Güçlü bir koloni için,
kolonide genç ve kaliteli bir ana arının bulunması zorunludur.
Normal
koşullar altında yumurtlama hariç kolonideki bütün işler olağanüstü bir
işbirliği içinde işçi arılar tarafından yapılır. İşçi arıların kolonideki
başlıca görevleri; kovan temizliği, arı sütü ve balmumu salgılama, petek örme,
yavru bakımı, kovanın havalandırılması, ana arının bakım ve beslenmesi, kovan
bekçiliği, kovana nektar, polen, propolis, su taşıma ve balın olgunlaşmasını
sağlama gibi görevlerdir.
Resim 4.
Polen toplayan işçi arı
Resim 5.
Polen toplayan işçi arı
ömürleri
kısa olan işçi arılar, ağır bir çalışma temposu ve yıpranma nedeniyle
ilkbaharla sonbahar arasındaki dönemde 35-40 gün yaşarken, kışlayan işçi arılar
daha uzun süre yaşarlar. Kuluçka süresini tamamlayıp petek gözünden çıkan işçi
arıların görevi hemen başlar. Ancak farklı görevler farklı yaşlarda yapılır.
İşçi arının yaşı, görevin yerine getirilmesinde belirleyici olan en önemli
faktördür. Yaşa göre yapılan ve kovan içi hizmet olarak adlandırılan bu
görevler aşağıdaki gibi sıralanabilir. İşçi arı;
• 0-3 günlük
yaşta; kendisini ve yavru gözlerini temizler ve yavrulu gözler üzerinde
dolaşarak kuluçka sahasında gerekli sıcaklığın oluşmasını sağlar.
• 3-6 günlük
yaşta; petek gözlerinden aldığı çiçek tozu ve bal ile hazırladığı karışımla
yaşlı larvaları besler.
• 5-15
günlük yaşta; arı sütü salgılayarak genç larvaları besler.
• 12-18
günlük yaşta; balmumu üretip petek örer ayrıca kovan temizliğiyle de uğraşır.
• 18-20 günlük
yaşta; kovan uçuş deliğinde ve uçuş tahtası üzerinde nöbet tutarak kovan
bekçiliği yapar.
İlk 20
gününü kovan içinde, kovan içi hizmetlerle tamamlayan ve 21 günlük olan işçi
arılar artık kovan dışı hizmetler için hazırlardır. ömürlerinin geri kalan kısmını
kovan dışında ve arazide çalışarak kovana nektar, polen, propolis ve su
taşırlar. Kovan dışı görevleri yapan bu arılara "tarlacı arılar"
denir. Tarlacı arıların kovan dışı hizmetleri aşağıda sıralanmıştır.
a) Polen
Toplama
Arılar
beslenme ve özellikle yavru büyütmek için mutlaka polene ihtiyaç duyarlar.
Polen protein, yağ, vitamin ve mineral madde kaynağıdır. Polen olmadan koloni
kuluçka faaliyetini sürdüremez, işçi arılar arı sütü salgılayamaz.
İşçi arı,
çiçekleri dolaştıktan sonra vücudu üzerindeki poleni orta bacağındaki tüyler
vasıtasıyla arka bacaklarında bulunan polen sepetine aktararak kovana getirir
ve petek gözüne bırakır. Kovan içi hizmeti gören genç işçi arılar bu poleni göz
içerisine çene ve başı ile yerleştirir ve dili ile de nemlendirirler.
Bir polen
yükü olan iki polen kümesini yapabilmek için 50-100 çiçeğin ziyaret edilmesi
gerekir. Bir petek gözünün polenle dolması için 1500 yonca çiçeğinin ziyaret
edilmesi lazımdır. Polen toplamak için günlük uçuş sayısı ortalama 6-8 olmasına
rağmen bu sayı 45'e kadar çıkabilmektedir. İşçi arının arka bacağında taşıdığı
bir polen kümesinin ağırlığı 12-25 mg arasında değişmektedir. Koloniye polen
getiren arı, polen kaynağının yerini ve kovandan olan uzaklığını petek üzerinde
"ARI DANSI" denilen özel bir dans yaparak diğer arılara tarif eder.
b) Nektar
Toplama
Arıların bal
yapmak üzere çiçeklerden topladıkları şekerli sıvıya nektar (bal özü) denir.
Arı, bir çiçekte nektar olup olmadığını diliyle belirler. Ayrıca nektarın
kokusunu da algılayarak nektar olup olmadığını anlar. Arı, nektarı bulduğu anda
hızla kursağına (bal midesi) çeker, kursağını dolduruncaya kadar çiçekleri
dolaşır. Arı, küçük çiçeklerden 1000-1500 çiçek ziyaret ederek kursağını
doldururken bazen büyük çiçeklerden 100 ziyaretle kursağını doldurabilmektedir.
Nektar taşıyan bir arının günlük sefer sayısı ortalama 8-10'dur. Bu sayı 24'e
kadar çıkabilmektedir. Arının bir seferde taşıyabildiği nektar miktarı 30-50
mg'dır. Koloniye nektar getiren arı polen toplamada olduğu gibi petek üzerinde
dans ederek nektar kaynağının yerini ve kovandan olan uzaklığını kendisini
izleyen diğer arılara tarif eder. Getirdiği nektardan bir miktar kendisini
izleyen arılara vererek taşıdığı nektarın şeker konsantrasyonu (yoğunluğu)
hakkında bilgi verir. Arılar şeker konsantrasyonu yüksek olan nektarları tercih
ederler.
Resim 6.
Nektar toplayan bir işçi arı
Nektar
taşıyan arı, kovan içerisine girdiği zaman nektarı kovan içinde görevli arı
veya arılara aktarır, onlar da petek gözlerine yerleştirirler. Nektarın bala
dönüşümü için hem fiziksel hem de kimyasal değişime ihtiyaç vardır. Fiziksel
değişim su oranının azaltılması, kimyasal değişim ise nektarda bulunan
sakkarozun enzimlerle glikoz ve früktoza indirgenmesidir.
c) Propolis
Toplama
Propolis
toplayan arılar, propolis kaynağını çenesi ile ısırır, ön bacakları yardımıyla
koparır ve polen sepetine atarak kovana getirirler. Kovan içerisinde diğer
arılar propolisi çekerek küçük parçalar halinde alıp istedikleri yerlere
yapıştırırlar. Arılar propolisi, kovan çatlak ve patlaklarının kapatılmasında,
kovanın dezenfekte edilmesinde ve kovana giren ve dışarı atılamayan herhangi
bir canlının propolisle kapatılarak kokuşmasının önlenmesinde kullanırlar.
d) Su Taşıma
Yaşayan
bütün organizmaların suya ihtiyaç duymaları gibi arılar da suya ihtiyaç
duyarlar. Arılar suyu, yavru büyütmede, kovan içini serinletmede ve nemlendirmede
kullanırlar. Suyu kovana taşıyan arılar, kovan içine geldiklerinde getirdikleri
suyu diğer arılara aktarırlar. Sadece bir arıya aktarabileceği gibi 18 arıya
kadar dağıttığı da görülmüştür. Su kaynağının yeri, su taşıyan işçi arılarca
nasanof feromonu ile işaretlenip diğer arılar tarafından daha kolay bulunması
sağlanır.
Su, sıcak ve
kurak havalarda polen ve nektar gibi depolanmaktadır. Su depolama işi peteğin
üst kısmına, bal mumu ile yapılan küçük bölmelere olur. Su taşıyan arılar 1
günde ortalama olarak 50 sefer yaparlar. Kovana taşınan su miktarı ortalama 25
mg olup 50 mg'a kadar çıkabilir. Dolayısıyla bir arı bir günde 1250 mg su
taşıyabilir. Böylece kovana 1 litre suyun taşınabilmesi için 800 arının gün
boyunca su taşıması gerekir.
3. Erkek Arı
ve Görevleri
Döllenmemiş
yumurtalardan gelişen erkek arılar koloninin iri ve tombul bireyleridir. Çevre
koşullarına ve koloninin gücüne bağlı olarak kolonilerde Nisan-Mayıs aylarından
itibaren erkek arıları görmek mümkündür. En çok oğul mevsiminde görülen erkek
arıların boyu, ana arının boyu kadar uzun değildir, fakat işçi arılardan ve ana
arıdan daha geniş ve iridir. Erkek arılar çok kısa bir dile sahiptir. Bu
nedenle çiçeklerden nektar alamazlar ve iğneleri olmadığı için kendilerini de
koruyamazlar.
Kolonideki
erkek arı miktarı, sezona ve kolonideki koşullara bağlı olup oğul mevsiminde
500-2.000 arasındadır. Koloniler, ilkbahar ve yaz başlarında erkek arı
yetiştirmeye başlarlar. Geç sonbaharda ve kış aylarında normal koşullarda
kolonilerde erkek arı bulunmaz. Son derece obur olan erkek arıların başlıca
görevi çiftleşme uçuşuna çıkan genç ana arılarla çiftleşmektir. Erkek arı, genç
ve çiftleşmemiş ana arıyı havada yakalar ve onunla çiftleşir. Ana arıyla
çiftleşen erkek arı çiftleşme organını kaybeder ve ölür. Ortalama yaşam süresi
55-60 gündür.
İşçi arılar,
ergin erkek arıları koloniden atmak veya erkek arı yumurta ve larvalarını
tahrip etmek suretiyle kovandaki erkek arı sayısını düzenlerler. Erkek arı
yumurtalarının ancak % 50-56'sının ergin arı olarak gelişmesine fırsat verilir.
Erkek
arılar, genellikle 5-7 günlük olunca uçarlar. Erkek arılarda en yoğun uçuş
aktivitesi günün en ılık saatleri olan saat 14-16 arasında olup genellikle
sıcaklık 18-20oC'in üzerine çıkmadıkça uçmazlar. Uçuş amacı; çevreyi tanıma,
dışkılama veya çiftleşme olabilir. Günde ortalama uçuş sayısı 2-4 olup bu sayı
17'ye kadar çıkabilir. Uçuşa çıkmadıkları zamanlarda kovanda ballı çerçeveler
üzerinde dururlar ve beslenirler. Yaz sonu veya sonbahar dönemlerinde işçi
arılarca zorla kovandan dışarı atılarak ölüme terk edilirler.
C- Arı
Irkları
Arı ırkları;
büyüklük, renk, dil uzunluğu, vücudun kıl örtüsü, balmumu bezlerinin şekil ve
büyüklüğü, kanat damar yapısı ve kanat büyüklüğü gibi morfolojik özelliklerle
birbirlerinden ayrılırlar. Bu güne kadar yapılan taksonomik çalışmalarda
dünyada 24 arı ırkı kesin olarak tanımlanmıştır. Bunlardan ancak bazıları
ekonomik öneme sahip olup ekolojik şartların elverdiği her yerde
yetiştirilirler. Ekonomik değer taşıyan arı ırkları içinde İtalyan, Kafkas ve
Karniyol ilk sıralarda yer alırlar.
1. İtalyan
Irkı
İtalyan
arısı (Apis mellifera ligustica) olarak da adlandırılan bu ırk, ılıman iklim
kuşaklarında yetiştirilir. İnce karın ve nispeten uzun bir dile sahiptir. Bu
ırkta kıllar sarı renkte olup bu durum erkek arılarda daha belirgindir.
İtalyan ırkı
arılar sakin yaradılışlıdırlar. Çoğalma kabiliyetleri fazladır. Yavru büyütme
yeteneği fazla olup erken ilkbaharda kuvvetli koloni oluştururlar. Bol nektar
toplayarak çok bal yaparlar. Oğul verme meyilleri zayıftır. Obur oldukları için
kış mevsiminde fazla bal tüketirler. Kısmen uzun dilleri sayesinde yonca
çiçeklerinden kolaylıkla yararlanırlar. Üstün petek örme özelliği İtalyan
arısını, arılar arasında en iyi petek ve petekli bal üreten arı haline getirmiştir.
Bu olumlu özelliklerine karşın yön tayin etme duyguları zayıftır ve yağmacılığa
eğilimlidirler.
2. Karniyol
Irkı
Karniyol
arısı (Apis mellifera carnica), ince yapılı ve uzun dillidir. Kısa ve sık bir
kıl örtüsüne sahiptirler. Gri arılar da denilen Karniyol arısının kitini çok
koyu renktedir ve genellikle 2. ve 3. halkalar üzerinde kahverengi noktalar,
bazen de kahverengi çizgiler vardır.
En sakin ve
uysal arı ırkıdır. Yavru üretme kabiliyetleri çok iyidir. Küçük aileler halinde
kışladıklarından yiyecek tüketimleri azdır. Polen miktarı yeterli olduğu sürece
yavru büyütme uzun süre devam eder. Sonbaharda ailenin nüfusu süratle azalır.
Çok sert iklim şartlarında bile kışlama yetenekleri iyidir. Oğul verme
eğilimleri yüksektir. Yön tayin etme ve kovanlarını bulma duyguları
kuvvetlidir. Yağmacılığa karşı meyilli değildirler. Çok az propolis kullanırlar
ve bu yüzden yavru hastalıklarına karşı çok hassastırlar. Çevre şartları
değişikliklerine uyma kabiliyetleri yüksektir.
3. Kafkas
Irkı
Kafkas arısı
(Apis mellifera caucasica) biçim, büyüklük ve kıl örtüsü bakımından karniyol
arısına benzer. Kitin rengi koyudur fakat birinci karın halkası üzerinde
kahverengi noktalar görülür. Kafkas ırkı, bilinen arı ırkları içinde en uzun
dile sahip olan ırktır.
Uysallıkları
ve petek üzerindeki sakinlikleri bu ırkın en tipik özellikleridir. Yavru
verimleri yüksektir ve kuvvetli aileler meydana getirirler. Fakat en kuvvetli
oldukları devre yaz ortasıdır. Oğul verme meyilleri zayıftır. Propolisi çok
kullanırlar. Nosema hastalığına karşı hassasiyetleri dolayısıyla kuzey
bölgelerinde kışlama durumları pek iyi değildir. Yağmacılığa meyillidirler. Bal
verimleri yüksektir.
4. Yerli
Irklar
Anadolu
arısı (Apis mellifera anatoliaca) olarak da isimlendirilen bu ırk, Anadolu'nun
büyük kısmında yayılış göstermektedir. 1953 yılında ırk düzeyinde
sınıflandırılmıştır. Anadolu arısı, İngiltere ve ABD'ne götürülerek bu
ülkelerdeki ıslah çalışmalarında kullanılmıştır. Ege formu gibi değişik alt
türlerinin olabileceği bildirilmektedir. Anadolu arısı esmer ve küçük yapılı
arılardır. Olumsuz kış şartlarına çok dayanıklı olup yavru ve bal üretim
kabiliyetleri yüksektir.
6. BöLÜM
ARICILIKTA
MEVSİMSEL BAKIM İŞLERİ
A- İlkbahar
Bakım ve Kontrolü
Kolonilerin
ilkbahar muayene ve kontrollerinden amaç; arıların kışı nasıl geçirdiklerini,
kovanda mevcut gıda miktarını, ana arının var olup olmadığını, var ise
yumurtlama durumunu, işçi arı miktarını, kovanda küflü petek olup olmadığını,
kovanlara arız olan hastalık ve zararlıların bulunup bulunmadığını kontrol
etmek için kovanı açıp muayene etmektir.
Resim 7.
İlkbaharda bir arılık
1. İlk
Kontrol ve Zamanı
Eğer
koloniler kapalı alanlarda ise, kovanların kapalı arılıklardan dışarı alınma
zamanı bölgelere göre değişim gösterir. Genel bir uygulama olarak koloniler,
söğüt ağacı yapraklarının açmaya başlamasıyla dışarı alınır. Buna karşın
ülkemizin bir çok bölgesinde ve sahil kesimlerinde koloniler dışarıda açık
alanlarda kışlatılır. Gerek kapalı alanlarda kışlatılıp dışarı çıkartılan
gerekse dışarıda kışlatılan kolonilerin ilk kontrolleri, havaların yeteri
derecede ısındığı, erik ağaçlarının çiçek açtığı andan itibaren güneşli, açık
ve sakin bir günde sıcaklığın gölgede 16-20 oC olması halinde saat 11 ile 14
arasında yapılabilir.
Kovanları
açmadan yapılacak bir inceleme de koloni hakkında fikir verebilir. İyi bir uçuş
aktivitesinin varlığı ve arıların polen taşımaları sağlıklı bir koloninin ilk
belirtileridir. Fakat en iyisi kovanı uygun bir zamanda açıp koloniyi
incelemektir. Koloni kontrolleri sırasında koloniyi üşütmemek gerekir. Koloni
üşütüldüğü takdirde, 35 oC olan yavru büyütme sıcaklığının tekrar aynı dereceye
yükseltilmesi için arıların büyük oranda bal yemeleri gerektiği ve hastalıklar
için uygun bir ortam oluşturulduğu unutulmamalıdır.
2. Dip
Tahtası Kontrolü ve Temizliği
Arıların
uçuşa çıktıkları zamanlarda kovan dip tahtası temizliği yapılabilir. Dip tahtası
üzerinde görülen kırıntı ve artıklar incelenerek koloninin durumu hakkında
bilgi edinilmeğe çalışılır. Bazen hava şartları kovanın dışarıda tamamen
açılmasına elverişli olmaz. Hava sıcaklığının yeterli olmadığı bu günlerde
petek gözleri içerisinde bulunan larvaların (kurtçukların) üşüyüp ölmesini
engellemek için ilkbahar başlarında sadece dip tahtası üzerinden incelemeler
yapılabilir. Ayrıca üzerinde nem ve su biriken dip tahtalarının acilen
değiştirilmesi gerekir.
Bazı
kovanlarda dip tahtası kovan gövdesinden ayrı bir parça halindedir. Bu çeşit
kovanların temizliği sırasında temiz bir dip tahtası bulundurularak dip tahtası
temizlenecek olan kuluçkalık bunun üzerine oturtulur. Dip tahtası ayrı olmayan
kovanların temizliği ise 16-20 oC civarında günün ılık ve güneşli saatlerinde
yapılmalıdır. El demiri veya spatula yardımı ile dip tahtası üzerindeki mum
kırıntıları ve diğer artıklar temizlenir. Ancak, alınan artıklar sağa sola
atılmamalı ve belli bir yerde toplanarak gerekirse yakılmalıdır. Aksi halde, yağmacılık
ve hastalıklar için uygun ortam hazırlanmış olunur.
3. Çerçeve
Kontrolü
Çerçeve
kontrolünde küflü, aşırı esmerleşmiş ve kırık petekli çerçeveler kovandan
çıkartılarak yerine önceki yıldan kalan temiz çerçeveler yerleştirilir.
İşlenmiş petek yoksa verilecek temel petekli çerçeve en sona konur. Kırık
çerçeveler kovanda bırakılırsa arılar burada yapacakları onarım sırasında erkek
arı gözü yaparak kolonide erkek arı mevcudunun artmasına sebep olurlar.
Esmerleşmiş ve küflü peteklere ana arı istekli yumurta bırakmaz bu da koloninin
zayıflamasına ve ürün kaybına neden olur. Eğer kovan içindeki mevcut arı
miktarı çerçeveleri dolduramıyorsa boş çerçeveler alınarak alan daraltılır.
Resim 8.
Çerçeve Kontrolü
Çerçeve
kontrolü sırasında kovandan dışarı çıkartılan çerçeve, kovan üzerinde tutulmalı
ve sağa-sola kaydırılmalıdır. Aksi halde ana arının kontrol edilen çerçevede
bulunması durumunda ana arının kovan dışına düşmesine neden olunabilir. Bu
işlemler sırasında koloninin üşütülmemesi için kovan uzun süre açık
tutulmamalıdır.
4. Ana
Arının Kontrolü
Kolonide ana
arının olup olmaması koloninin sürekliliğini doğrudan etkiler. Eğer
kontrollerde ana arı görülemez ise günlük yumurta durumuna bakılır. Kolonide
günlük yumurta mevcut ise büyük ihtimalle ana arı da mevcuttur. Hem ana arı hem
de günlük yumurta görülemezse koloninin ana arısı yoktur. Bu durumda mümkünse
koloniye ya yeni bir ana arı verilmeli ya da bu koloni başka bir koloni ile
birleştirilmelidir.
5. Besin
Mevcudiyetinin Kontrolü
Besin
kontrolünden amaç kovan içerisindeki bal ve polen miktarının belirlenmesidir.
Erken ilkbaharda yapılan kontrolde besin stokunun yetersiz olduğu durumlarda
bal ve pudra şekerinden yapılan kek veya koyu şurupla besleme daha uygundur.
Koyu şurup 1 ölçü su 2 veya 3 ölçü şekerle yapılan şuruptur. İlkbaharın
ilerleyen dönemlerinde 1 ölçü su 1 ölçü şekerle yapılan daha seyreltik şurupla
besleme yapılmalıdır. Yapılacak olan bu şuruplama koloninin gelişmesini
hızlandırarak bal sezonuna güçlü kolonilerle girilmesine vesile olur.
6. Hastalık
ve Parazit Kontrolü
Arılıkta,
yıl boyunca görülebilecek nosema, yavru çürüklüğü ve paraziter hastalıklara
karşı uyanık olunmalıdır. Herhangi bir hastalık görüldüğünde veya hastalıktan
şüphe edildiğinde, hastalığın kontrolü ve mücadelesi için mutlaka bir uzmana
danışılmalı uzmanın görüş ve önerileri doğrultusunda hareket edilmelidir. Aksi
halde bilgisizce yapılacak bir uygulama fayda yerine zarar getirir.
7. İlkbahar
Beslemesi
İlkbahar
beslemesi, kovan içindeki gıda kaynaklarının kalite ve miktar olarak yetersiz
olması durumunda ve yavru gelişimini teşvik için yapılan bir yemlemedir.
İlkbahar yemlemesinde hava sıcaklığı önemli bir faktördür. Şayet hava soğuksa
şurup koyu olmalı (2 veya 3 kısım şeker + 1 kısım su) ve petek gözlerine
doldurulmalıdır. Su miktarı fazla olan şurup kovan içinde rutubeti yükselterek
küflenmeye ve hastalıklara neden olur. Ancak, havalar ısındıktan sonra yapılan
beslemelerde 1 kısım şeker ve 1 kısım su ile yapılan şurup kullanılmalıdır. Bu
şuruplama sadece yumurtlamaya teşvik için yapılır. İlkbaharda yapılan şurup
beslemelerinde yağmacılık görülebileceğinden buna karşı gerekli önlemler
alınmalıdır. Şuruplamanın akşam üzeri geç saatlerde yapılması yağmacılık
riskini azaltır.
Resim 9.
İlkbahar beslemesi.
Erken
ilkbaharda koloninin gelişebilmesi için ihtiyaç duyulan diğer madde polendir.
Şayet kolonide yeteri kadar polen yoksa, koloninin bal ve polenden yapılacak
bir kekle beslenmesi gerekir. Bu yönüyle arıcıların, polenin bol olduğu
dönemlerde polen toplamaları ve gerektiğinde koloni beslemesinde kullanmaları
veya ticaretini yapmaları önemli bir teknik konudur. Polenin yetersiz olduğu
durumlarda kolonide panik oluştuğu ve yavru üretiminin tamamen durduğu sürekli
akılda tutulmalıdır.
8. Oğul ve
Oğul önleme
Oğul, bal
arılarında nesli devam ettirmek için koloni fertlerinin bir kısmının ana arı
ile birlikte kovandan ayrılarak yeni bir aile teşkil etmesine denir. Oğul her
ne kadar nesli devam ettirme davranışı olsa da, oğul verme eğilimi arıların
genetik yapısı ve çevre şartları altında farklılık gösterir. Teknik arıcılıkta,
koloninin oğul vermemesi istenir ve oğula karşı önlemler alınır. Oğul veren
kolonilerin gücü oldukça zayıflayacağından yeterli miktarda bal üretmek mümkün
değildir. Bu nedenle oğul oluşumunu destekleyen şartlar iyi bilinmeli ve oğula
karşı tedbirler alınmalıdır. Oğul oluşumunu destekleyen şartlar; arı
kolonisinin kovana sığmayacak kadar çoğalması, kolonide yavru yetiştirecek ve
bal depolayacak yerin kalmayışı, kolonide yeterli havalandırmanın olmayışı,
koloni içinde sıcaklığın artması, ana arının yaşlı olması ve genetik yapının
etkisi olarak sıralanabilir. Oğul vermeyi destekleyen bu şartların ortadan
kaldırılarak doğal oğulun önlenmesi teknik ve ekonomik arıcılığın önemli bir
kuralıdır.
Resim 10.
Ağaç dalında bir oğul
9. Suni Oğul
Üretimi
Teknik
arıcılıkta kolonilerin doğal oğul vermesi istenmeyen bir olaydır. Nektar
akışının başladığı dönemde gerçekleşen oğul, anaç koloninin gücünü azaltmakta
böylece bal verimini düşürmektedir. Ayrıca oğul çıkışının devam etmesi
durumunda kolonide kuluçka görevi gören genç işçi arıların oğulla birlikte
çıkmasıyla anaç kolonide kuluçka faaliyeti aksamakta ve bunun sonucunda kireç
hastalığı görülebilmektedir. Arıcılıkta bu tür olumsuzlukların yaşanmaması için
doğal oğula karşı tedbirler alınmalı, koloni sayısı artırılmak isteniyorsa suni
oğul (bölme) yapılmalıdır.
Yeterli güce
erişmiş koloniler, eşit şekilde bölünerek yeni bir koloni elde edilir. Bunun
için boş kovan anaç kovanın yanına getirilir. Arılı-ballı ve yavrulu petekler
her iki kovana eşit sayıda bölünür. Burada dikkat edilecek husus tarlacı
arıların da her iki kovana eşit şekilde girmelerini sağlamaktır. Bunun için
anaç kovan yarım metre sağa ya da sola kaydırılarak, eski uçuş hattı ortada
kalacak şekilde yeni kovanın (bölmenin) yerleştirilmesi yapılır.
Bu işlem
sonrasında tarlacı arılar yine de anaç kovanı tercih edebilirler, bu durumda
anaç kovan bir miktar daha dışa kaydırılarak uçuş hattının çoğunluğu bölmeden
yana verilebilir.
Bir başka
yapay oğul üretim yöntemi ise özellikle koloni sayısının çoğaltılması amacıyla
bir kovandan 3-4 çerçeveli 2-3 bölme yapılmasıdır. Bu durumda bir adet
arılı-yavrulu, bir adet de arılı-ballı çerçeve yeni kovana yerleştirilir. Uçuş
delikleri kapalı durumda olan bu kovanlar, tarlacı arıların eski kovan yerine
dönmelerini önlemek için en az 5 km uzağa taşınır. Diğer bir yapay oğul elde
etme yöntemi ise, her kovandan gücü ölçüsünde 1-2 çerçeve alınarak devşirme
şeklinde yeni koloniler oluşturmaktır.
10. Kayıt
Tutma
Kayıt tutma,
her üretim dalında olduğu gibi arıcılıkta da çok önemlidir. Bu amaçla, her
kovana ait bir kart veya bir sicil defteri kullanılabilir. Her koloni
kontrolünde koloniye ait bilgiler bu kartlara işlenerek daha sonra yapılması
gereken işler önceden planlanır. Kayıtlarda; ana arının çıkış ve yumurtlamaya
başlama tarihi, orijini, koloninin besin (bal ve polen) stok miktarları, yavru
durumu gibi kısaca koloniyi tarif eden, yapılan ve yapılması gereken işleri
belirten bilgiler yer almalıdır. Kayıt tutmadan koloniyi doğru bir şekilde
yönetmek mümkün değildir.
B- Yaz
Bakımı
Arı
kolonilerinin ilkbahar bakımından sonra yazın da bakım ve kontrolleri devam
etmektedir. Yaz mevsiminde yapılan işlerin başında koloni geliştikçe çerçeve
verme, zayıf kolonilerin takviyesi, güçlü kolonilere kat verme ve flora takibi
gibi işler gelir.
1. Çerçeve
ve Kat Verme
Arılarda
gelişme faaliyetinin başlamasıyla birlikte petek örme faaliyeti de başlar. Bu
dönemde kovana yeni temel petekler verilmesi gerekir. Çerçevelere iki yandan
iki delik açılarak tel takıldıktan sonra temel petek takılır ve temel petekli
yeni çerçeve koloniye verilir. Çerçevenin koloniye verilmesinde dikkat edilmesi
gereken husus; yeni verilen çerçevenin sondan ikinci çerçeve olarak verilmesi
ve yavru üretim sahasının bölünmemesidir.
Kuluçkalık
dolduğu zaman kovana kat (ballık) verilmesi gerekir. Kat verilirken
kuluçkalıktan yanlardan ballı çerçevelerden en az 2 çerçeve kata alınır,
yerlerine yeni çerçeve verilir. Ballı petekler yanında bir-iki yeni çerçeve
daha verilen kat kuluçkalığın üzerine konulur. Birinci kat dolduğu zaman ikinci
kat kuluçkalığın üzerine yerleştirilir ve birinci kat onun üzerine alınır. Bu
şekilde arılar yeni petekleri daha iyi ve daha çabuk işler. Ballıklardaki bal
yeteri kadar sırlanıp olgunlaştığında bal hasadı yapılabilir.
Resim 11.
Yaz başlangıcında bazılarına kat verilmiş koloniler
2. Takviye
Verme
Herhangi bir
nedenle koloni içindeki arı mevcudunun azalması durumunda kuvvetli kolonilerden
takviye çerçeveler alınarak zayıf kolonilere verilir. Kapalı yavru gözlü
çerçeveler arısıyla birlikte, koku vermek suretiyle zayıf koloniye verilebilir.
Koku vermenin amacı, arılı çerçevelerin kolonideki arılarla bu çerçeve üzerinde
bulunan diğer koloniye ait arıların birbirlerini öldürmesini önlemektir.
3. Flora
Takibi
Teknik
arıcılıkta arıların, flora durumuna göre bir yerden başka bir yere nakledilmesi
iyi bir verim alabilmek için gereklidir. Bu iş flora takibi veya gezginci
arıcılık olarak adlandırılır. Gezginci arıcılık yapılmadan kolonilerden yeterli
düzeyde kazanç sağlamak mümkün değildir. Kolonilerin gezdirilmesi bir başka
ifade ile bitki örtüsünün yani çiçeklerin takip edilmesi teknik arıcılığın en
önemli kuralıdır.
Resim 12.
Flora takibi için yaylaya taşınmış koloniler
Kolonilerin
nakli, mutlaka arılar kovana girdiği zaman yani gece yapılmalıdır. Arı
naklinden önce gerekli hazırlıklar yapılmalı, çerçeveler sabitlenmeli, kovandan
arı çıkabilecek çatlak ve delikler kapatılmalı ve çok iyi bir havalandırma
sağlanmalıdır. Arılar nakledileceği noktaya vardığında usulüne göre indirilip
uçuş delikleri duman kullanılarak açılmalıdır. Duman kullanmadan uçuş deliğinin
açılması durumunda arılar çevredeki canlılara zarar verebilir.
Arı
nakillerinde dikkat edilmesi gereken en önemli husus yeterli havalandırmanın
mutlaka sağlanmasıdır. Kolonilerin taze ballı peteklerle nakledilmesi durumunda
bu tür peteklerin özellikle yaz aylarında sıcak günlerde çok kolay
kırılabileceği ve koloni kaybına neden olabileceği unutulmamalıdır. özellikle
yaz aylarındaki arı nakillerinde gidilecek yere 1 gecede ulaşılamıyorsa gündüz
uygun bir yerde konaklama yapılarak nakil ikinci gecede tamamlanmadır. Aksi
halde koloni kayıpları meydana gelebilecektir.
C- Sonbahar
Bakımı ve Kışlatma
1. Sonbahar
Dönemi Çalışmaları
Bal
hasadından hemen sonra zaman kaybedilmeden sonbahar bakımına başlanmalıdır.
Kolonilerin sonbahar bakımı, arıların kışı kayıpsız veya en az kayıpla
atlatabilmeleri için çok önemlidir.
Kolonilere
kış yiyeceği olarak bal ve polen depolanmış petekler bırakılır. Ancak petekler tamamen
balla dolu olmayıp alt taraflarındaki gözler boş olmalıdır. Çünkü kışın arılar
bal dolu gözler üzerinde değil, peteklerin balla dolu kısmının hemen altındaki
boş gözler üzerinde kış salkımı oluştururlar. Küflenmiş peteklerdeki ballar,
ekşimiş ballar, düşük kaliteli ballar ve salgı balları kış yiyeceği olarak
kullanılmamalıdır. Yapılacak kontrollerde 8-10 peteği arıyla kaplı bir koloniye
kış yiyeceği olarak 12-15 kg bal bırakılmalıdır. özellikle ilkbaharda taze
polen gelmeye başlayıncaya kadar ki dönemde arıların yavru yetiştirmeyi
başlatıp sürdürebilmeleri için bırakılan ballı peteklerin 3-4 tanesinde aynı
zamanda yeterince polen de olmalıdır.
Yapılacak
kontrollerde arı mevcudu zayıf, ana arısız, ana arısı yaşlanmış ve verimsiz
olan koloniler sonbaharda birleştirilmelidir. Başarılı kışlatma için mutlak
surette sonbaharda bir dönem yavru üretimi sağlanarak kışa GENÇ İŞÇİ ARI ve
GENÇ ANA ARI ile girilmelidir.
Kışa
girmeden önce koloniler her zaman olduğu gibi hastalık ve parazitler yönünden
incelenmelidir. özellikle sonbahar dönemi varroa mücadelesi son bal hasadından
sonra ve kuluçka aktivitesinin azaldığı zaman yapılmalıdır.
2. Sonbahar
Beslemesi
Kolonilere yeterince
bal ve polen bırakılmış olsa bile, bal hasadından sonra koloniler şurupla
beslenebilir. Sonbahar beslemesi için hazırlanan şeker şurubunun şeker-su oranı
2:1 (2 kısım şeker - 1 kısım su) olmalıdır. Kolonilere uygulanan şeker şurubu
beslemesi ana arının yumurtlama hızını yeniden artırarak genç, yıpranmamış işçi
arı yetiştirilmesini sağlar. Böylece genç işçi arılarla kışa giren koloniler
fazla bir kayıp vermeden bahara güçlü olarak çıkarlar. Genç arılarla kışlatılan
koloniler ilkbahar döneminde daha etkili bir yavru yetiştirme temposu
göstererek hızlı gelişirler.
Koloniler
kışa girerken ve kıştan çıkarken şurup yerine kek ile de beslenebilirler. Kek;
bir kısım bal ve üç kısım pudra şekerinin karıştırılmasından elde edilir. Elde
edilen karışım 0.5-1 kg'lık poşetlere yerleştirilip, poşetin alt kısmında
delikler açılarak arılı çerçeveler üzerine konulur. Kek hazırlama ve uygulamada
dikkat edilecek husus, kekin kovan içi ısısında eriyerek arıların üzerine
akmayacak kıvam ve katılıkta ve arılar tarafından tüketilebilecek yumuşaklıkta
olmasıdır.
Bununla
birlikte kek hazırlamada polen açığı bulunan bölge ve dönemlerde bu açığın
kapatılması için süt tozu, bira mayası ve yağı tamamen alınmış soya fasulyesi
unu gibi proteince zengin maddeler karıştırılarak arıların protein ve vitamin
ihtiyacı karşılanabilir. Ancak bu tür beslemede nosema ve adi ishal gibi
hastalıkların ortaya çıkması mümkündür. Polenin yeterince bulunduğu bölge ve
dönemlerde veya genel olarak ülkemizde bu uygulamaya gerek yoktur.
3. Kışlatma
Arıların
kışı geçireceği arılık; kuzeyi kapalı güneyi açık mümkünse üstü kapalı yerler
olmalıdır. Açık arılıklar ise rüzgar almayan, su tutmayan ve nem birikmeyen
yerler olmalıdır. Kovanlar mutlaka bir sehpa üzerinde yerden yükseltilmeli,
böylece nemden ve sudan korunmalıdır. Ayrıca, kışlatma yeri arıların kış
salkımı bozmasına neden olabilecek gürültü ve sesten uzak yerler olmalıdır.
Unutulmamalıdır ki, kış ölümlerinin nedeni soğuk değil kolonide ısı üretim ve
enerji kaynağı olan yeterli balın bulunmayışı yani açlıktır. Daha önce de
bahsedildiği üzere, başarılı kışlatmanın altın kuralı, kışa girerken
kolonilerde genç arılar yanında yeterli besin stokunun bulundurulmasıdır.
Arılar,
kovan içi sıcaklığı 14 oC'a düştüğü zaman bir araya toplanarak kış salkımı
oluştururlar. Salkımın merkezindeki sıcaklık 33 oC, dış yüzeyinde ise 6-8 oC
olabilmektedir. Arılar bal yiyerek gerekli olan ısıyı üretirler ve ısı arttıkça
salkımı genişletirler. Kışın herhangi bir sarsıntı ile kış salkımından düşen
arılar tekrar salkıma çıkamaz ve ölürler. Kış salkımının bozulmaması için
koloniler kış süresince ve soğuk dönemlerde kesinlikle rahatsız edilmemelidir.
7. BöLÜM
ANA ARININ
öNEMİ VE ÜRETİMİ
A- Ana
Arının önemi
Arı ömrünün
çok kısa oluşu, doğadaki kaynakların zamanında ve en iyi şekilde
değerlendirilmesini gerektirir. Polen kaynaklarının bol olduğu ilkbahar
aylarında koloni gelişmesini tamamlayabilmeli, nektar akış döneminde de yeterli
bal toplayabilmelidir. Verimli ve kazançlı bir arıcılık için oluşması gereken
bu şartlar direkt olarak koloninin sahip olduğu ana arının genetik ve fiziksel
özelliklerine bağlıdır.
On binlerce
işçi arı ve gerektiği kadar erkek arı bulunan kolonide tek başına bulunan ana
arı, koloninin bütün gelişme ve verimliliğine yön verir. Bu nedenle ana arı
yetiştiriciliği ve kullanımı teknik arıcılıkta büyük önem taşır. Yetiştirilsin
veya satın alınsın, kolonide genç ve kaliteli ana arı bulundurulması ve bunun
sonucunda güçlü kolonilerle çalışılması ekonomik arıcılık için bir
zorunluluktur.
B- Ana
Arının Kalitesine Etki Eden Faktörler
Aynı
arılıkta tutulan aynı ırka mensup koloniler eşit koşullarda aynı performansı
göstermeyebilirler. Bu durumda verimsiz olan koloniler herhangi bir hastalık
taşımıyorlarsa verimsizliğin nedeni doğrudan ana arı ile ilgilidir. Bu durumda
ana arı ya yaşlı ya da kalitesizdir. Ana arı yetiştiriciliğinde kaliteli ana
arı elde edilebilmesi için aşağıdaki kurallara dikkat edilmesi gerekir.
1. Larva
Yaşı
Döllü
yumurtadan oluşan ana arı ve işçi arı birbirinden çok farklı özellikler
gösterirler. Bunun tek nedeni ana arı olacak larvanın işçi arı olacak larvaya
göre daha ilk andan itibaren sürekli daha zengin ve daha sık arı sütü ile
beslenmesidir. Bu nedenle transfer edilecek larvanın mümkün olduğunca genç
olması, başka bir ifadeyle işçi arı olmaya yönelik beslenmemiş olması
gerekmektedir. Larvanın yaşı büyüdükçe ana arının kalitesi düşmektedir. 12-24
saatlik larvalar transfer için en uygun larvalardır. 24 saatten daha yaşlı
larvaların transfer edilmesi durumunda ana arının kalitesi yanında larva kabul
oranı da düşmektedir.
2. Başlatıcı
ve Bitirici Kolonilerin Durumu
Ana arı
yetiştiriciliğinde kullanılan başlatıcı ve bitirici koloniler yeterince güçlü
olmalı, bol miktarda arı sütü salgılayacak genç işçi arı ve polen içermelidir.
Polen, genç işçi arıların arı sütü üretebilmeleri için gerekli maddedir.
3.
Yetiştirme ve Çiftleşme Dönemi
Ana arının
ilkbaharla sonbahar arasındaki dönemde yetiştirilebilmesine karşın, en uygun
dönem, nektar ve polen üretiminin en bol olduğu zamandır. Ana arının üretildiği
dönemde nektar ve polen üretiminin yeterli ve dengeli olması; ana arı
hücrelerine daha bol arı sütü bırakılmasına ve oğul dönemi devam ettiği için
doğal çoğalma içgüdüsünün değerlendirilmesine neden olur. Ayrıca, bu dönemde
erkek arıların aktif ve bol oluşları iyi bir fırsattır.
C- Ana Arı
Üretimi
Ana arı
üretimi, üretimle ilgili işlerin sırasıyla ve zamanında yapılmasını gerektirir.
Başlatıcı kolonilerin hazırlanmasından itibaren yumurtlamaya başlayan bir ana
arının üretimi yaklaşık 1 aylık bir zaman gerektirir. Ana arı üretim
kapasitesini etkileyen en önemli faktör çiftleştirme kutularının sayısıdır.
Mayıs-Eylül ayları arasındaki üretim döneminde her bir çiftleştirme kutusu için
4-5 adet ana arı üretilebilir. örneğin 100 adet çiftleştirme kutusuna sahip
ticari ana arı üretim işletmesi 1 yılı kapsayan üretim döneminde 400-500 adet
ana arı üretip satabilir. Bu sayıya ulaşabilmek için aşağıda verilen işlerin
aksatılmadan yapılması zorunludur. Ana arı üretimi zor bir iş olmamakla
birlikte plan ve program gerektiren bir iştir.
1.
Damızlıkların Seçimi ve Hazırlanması
Damızlık
olarak kullanılacak ana arılar, ait olduğu ırkın tüm özelliklerini belirgin bir
şekilde göstermeli ve gerekli seleksiyon aşamalarından geçmiş olmalıdırlar.
Ticari ana arı üretimi yapan kuruluşlar, üretimlerini damızlık değeri taşıyan
ve nesilleri test edilmiş, tercihen damızlık sertifikası almış ana arılardan
yapmalıdırlar. Sertifikalı damızlık ana arılar, ya yapay tohumlanmış ya da
izole çiftleştirme alanlarında çiftleştirilmiş olmalıdır. Arıcı şartlarında
damızlık koloni temin edilemediği taktirde en basit olarak; ilkbahar gelişme
hızı yüksek, önceki yıllarda en çok balı üreten, oğul vermeyen, hiçbir zaman
hastalığa yakalanmamış, sakin ve uysal mizaçlı koloniler damızlık olarak
kullanılabilir. Damızlık kolonilere, transferden 4-5 gün önce uygun renkte
kabarmış petek verilerek aşılamanın yapılacağı gün istenen yaşta larva
bulunması sağlanır.
2. Başlatıcı
Kolonilerin Hazırlanması
En az 15
arılı çerçeveye ulaşan iyi gelişme göstermiş koloniler seçilir. Bunların ana
arısı, transferden 4-5 gün önce alınıp ana arısız bırakılır. Larva transferinin
yapılacağı günün sabahında fazla çerçeveler çıkartılıp kolonideki arı yoğunluğu
artırılır, kolonide üretilen doğal ana arı hücreleri bozulur ve çerçeve düzenlemesi
yapılır. Bu koloniler, üretimde kullanıldığı sürece sürekli şurupla beslenir,
genç işçi arı veya çıkmak üzere olan kapalı yavru ile takviye edilir. Başlatıcı
koloni olarak, bol miktarda genç işçi arıların toplandığı polen ve bal
bulunduran 2-3 petekli bir oğul kutusu da kullanılabilir.
3. Temel Ana
Arı Yüksüklerin Hazırlanması
Teknik ana
arı yetiştiriciliğinde larvaların yerleştirileceği temel ana arı hücreleri
(yüksük) saf bal mumundan yapay olarak hazırlanmaktadır. Parlak renkte, kokusuz
saf bal mumu çift cidarlı eritme kabında eritilir. Su içerisinde bekletilerek
suya doyurulmuş yüksük kalıbı önce suya sonra erimiş bal mumuna ve sonra tekrar
suya batırılarak elde edilen yüksükler bir çıta üzerine erimiş balmumu
yardımıyla monte edilir. Elde edilen yüksükler 10-11 mm derinlikte ve 9-10 mm
çapında olmalıdır. Çıtada 15-20 adet yüksük bulunur ve bu çıtalardan bir
çerçeveye üç adet takılarak bu iş için özel hazırlanmış olan bir çerçevede
45-60 adet yüksük bulunması sağlanır. Ana arı üretiminde saf balmumundan
yapılmış temel yüksükler kullanıldığı gibi bu amaç için üretilmiş plastik
olanlar da kullanılabilir.
Resim 13.
Ana arı üretiminde kullanılan bazı malzemeler.
Resim 14.
Larva transferi için üretilmiş ve bir çıtaya dizilmiş yapay temel ana arı yüksükleri
4. Larva
Transferi
Damızlık
kovandan, 6-12 saat yaşlı larvalı çerçeve seçilir. Bir fırça yardımı ile
arıları kovan içerisine dökülerek temizlenir. Çerçevenin şiddetle silkelenmesi
durumunda günlük balın larva üzerine akmasına neden olunacağından bu işlemden
kaçınılmalıdır.
Seçilen
çerçeve rüzgar ve direkt güneş ışınlarından korunarak kısa sürede aşılama
yerine (transfer odasına) getirilir. Transfer odası kovan içi şartlarına benzer
olarak 30-33 oC ısı ve %60-70 nem içermelidir. Uygun yaşlı larvalar,
hücrelerden transfer kaşıkçığı yardımıyla alınır ve önceden hazırlanmış olan
yapay yüksüklere yerleştirilir. Bu işlemi yaparken dikkat edilecek en önemli
husus, larvanın zedelenmeden alınıp yüksüğe bırakılmasıdır.
Resim 15.
Larva transferinin yapılışı
Larva
transferi zor bir işlem gibi görünse de bu konuda çalışan kişiler zamanla
tecrübe kazanarak bu işlemi kolaylıkla yapabilirler. Böylece hem larva tutma
oranlarında artış sağlarlar hem de belirli bir sürede daha çok sayıda aşılama
yapma melekesi kazanırlar. Ayrıca, özellikle başlatıcı kolonilerin ilk kullanım
dönemlerinde, yapay yüksüklerin bu kolonilerde bir gün süreyle bekletilmesi ve
aşılama öncesi yüksüklere sulandırılmış taze arı sütü uygulaması tutma
oranlarını olumlu yönde etkilemektedir.
5. Aşılı
Yüksüklerin Başlatıcı Kolonilere Verilmesi
Bir
başlatıcı koloniye verilecek 45-60 adet larva transferi tamamlandığında aşılı
yüksükler bekletilmeden başlatıcı kolonilere verilir. Larva transferinden 4-5
gün önce ana arısı alınmış ve birkaç saat önce de çerçeve düzenlemesi yapılmış
başlatıcı kolonide, larva transfer edilen çerçeve, bir yanında açık yavrulu
diğer yanında polenli iki çerçeve arasında koloninin ortasına verilir.
Başlatıcı kolonideki diğer açık yavrulu petekler transfer edilen larvaların daha
iyi bakılabilmesi için çıkartılmış olmalıdır. Bu kolonideki polenli petekler
genç işçi arıların arı sütü üretebilmeleri, açık yavrulu petek de genç işçi
arıların larva transferi yapılan çerçevenin konulduğu yere toplanmaları için
gereklidir. Başlatıcı kolonideki diğer çerçeveler ise kapalı yavrulu, ballı ve
polenli olmalıdır. Sürekli üretimlerde her larva transferinden önce bu düzen
sağlanmalıdır.
Resim 16.
Ana arı larvalarının başlatıcı kolonide beslenmesi
Başlatıcı
kolonideki genç işçi arının bolluğu ve çerçeve düzeni hem larva tutma oranını
hem de üretilecek ana arı kalitesini doğrudan etkiler. Ayrıca, sürekli
üretimlerde kolonide genç işçi arı populasyonunun devamı için 5-6 günde bir
kolonideki ilk düzenin sağlanması yönünden yeni çerçeveler verilip amaç dışı
kalan fazla çerçeveler çıkarılmalıdır.
6. Bitirici
Kolonilerin Hazırlanması ve Kullanılması
Aşılı
yüksükler, çiftleştirme kolonilerine dağıtılacağı güne kadar başlatıcı
kolonilerde tutulabilirler. Ancak bu, büyük çapta üretim yapılan işletmelerde
ekonomik olmayacağı gibi uzun süreli kullanımlarda yetiştirilen ana arının
kalitesini de olumsuz yönde etkileyebilir. Bu nedenle sürekli ana arı üretimi
için başlatıcı kolonilerde kabulü sağlanan ana arı hücreleri, başlatıcı
koloniye verilişinden 1-2 gün sonra, ana arısı ızgara ile kuluçkalığa
hapsedilmiş 16-18 arılı çerçeveli güçlü kolonilerin üst katına aktarılır. Bu
katta ballı, bol miktarda genç işçi arı, polenli ve kapalı yavrulu çerçeveler
bulunmalıdır. Her hafta alt katla üst kat arasında düzen sağlama açısından
çerçeve değiştirmesi yapılmalıdır. Başlangıç kolonisinde bitirici koloniye
aktarılan transfer çerçevesinin yerine yenisi konur ve üretim süreklilik
kazanır. Bitirici kolonilere aktarılan larvaların bu dönemden sonraki beslenme
ve bakımları bu kolonilerde sağlanır.
Resim 17.
Bitirici koloni ve bu kolonide geliştirilen ana arı hücreleri
7.
Çiftleştirme Kutularının Hazırlanması ve Kullanılması
Transferden
sonraki 10. günde kapalı durumdaki ana arı hücreleri bulundukları çıtalardan
ayrılarak 1 gün önceden hazırlanmış çiftleştirme kolonilere dağıtılırlar.
Çiftleştirme kolonilerinin oluşumunda farklı kovan tipleri kullanılmaktadır.
Bunlar standart kovanların üçe-dörde bölünmüş olanları veya ahşap ya da
tecritli malzemeden yapılan küçük çiftleştirme kutularıdır.
Resim 18.
Starofor ve ahşap çiftleştirme kolonileri
Çevreyi
tanıma ve çiftleşme uçuşundan dönen ana arıların kendi kutularına dönebilmeleri
için bu kutuların giriş delikleri farklı yönlere bakmalı ve geniş bir alana
yerleştirilmelidirler. Ana arıya işaret olması yönünden çiftleştirme
kutularının ön tarafları farklı şekillerde farklı renklerle boyanır. Üretim
sezonunun başlangıcında oluşturulan bu çiftleştirme kolonilerinin sürekliliği
her bir ana arının ürettiği yavrularla sağlanır ve böylece bütün sezon boyunca
kullanılabilirler.
Çiftleşme
sonrası yumurtlamaya başlayan ana arı, ilk işçi arı yavru gözleri kapanana
kadar 2-3 haftalık süre ile çiftleştirme kolonisinde yumurtlamaya devam
ettirilir. Bu süre sonunda ana arılar satılarak bunların yerine çıkmak üzere
olan yeni ana arı hücreleri verilir. Ana arı hücrelerinin bulundukları
çıtalardan alınmasında ve dağıtılmasında dikkatli davranılmalı, hücreler bu
işlemler sırasında çıtadaki konumunda dağıtılmalı ve ters çevrilmemelidir. Ana
arı hücrelerinin çiftleştirme kolonilerine verilmesinin ardından, transfer
edilen larvanın yaşına bağlı olarak 2-3 gün sonra ana arılar çıkar. Ana arı
hücrelerinin çiftleştirme kolonilerine verilişinden 4-5 gün sonra yapılacak
kontrollerde ana arı çıkmayan hücreler ya da işçi arılarca bozulmuş hücreler
görülebilir. Bu durumda yeni hücreler verilmelidir.
8. Ana
Arıların Çiftleşmesi
Çiftleşme
kutularında çıkışlarını gerçekleştiren ana arılar 2-3 günlük olduklarında
çevreyi tanıma uçuşu yaparlar ve daha sonraki 2-3 gün içinde de çiftleşme
uçuşuna çıkarlar. Çiftleşme "Erkek Arı Toplanma Alanı" olarak
adlandırılan özel bir alanda, havada 10-30 metre yükseklikte uçarken
gerçekleşir. Erkek Arı Toplanma Alanına ulaşan ana arı salgıladığı seks
feromonu ve görme yoluyla erkek arılarca keşfedilir. Sayısı, 6-20 arasında
değişebilen erkek arı ile çiftleşen ana arı kendi kolonisine (çiftleşme
kutusuna) dönerek 3-5 gün sonra yumurtlamaya başlar. Ana arıyla çiftleşen erkek
arılar çiftleşme sonrası ölürler. Ana arı, erkek arı toplanma bölgesinde
yeterli sayıda erkek arı bulunmayışı ve olumsuz iklim şartları altında yeterli
sayıda erkek arı ile çiftleşemezse aynı günde veya takip eden günlerde 1-2 kez
daha çiftleşme uçuşuna çıkabilir.
Çıkıştan
itibaren 20 gün içinde çiftleşmeyen ana arılar çiftleşme isteğini kaybederek
dölsüz yumurta yumurtlamaya başlarlar ki artık bundan sonra çiftleşme
gerçekleşmez. Çiftleşmenin kontrol altına alınması, ya en az 8-10 km yarı çaplı
izole bölgeler ya da yapay tohumlama ile sağlanır.
9. Ana
Arıların Yapay Tohumlanması
Teknik
arıcılıkta, yapay tohumlama yapılabilmektedir. Bu uygulamada, damızlık değer
taşıma gibi özel öneme sahip kolonilere ait erkek arılardan toplanan spermler
laboratuar ortamında, yapay dölleme cihazı ile mikroskop altında özel bir amaç
için yetiştirilen ana arıya enjekte edilir. Ana arıların yapay tohumlanması zor
bir işlem olmamakla birlikte, yetenek ve tecrübe isteyen bir iştir. Bu uygulama
üretim materyali olarak kullanılacak ana arı üretiminden ziyade araştırma ve
ıslah çalışmalarında saf ırk ya da hibrit elde etmede çiftleşmenin kontrol
altında alınması amacıyla yapılmaktadır.
10. Ana
Arıların Üretim Kolonilerine Verilmesi
Çiftleştirme
kutularında yumurtlamaya başlayan ana arıların buralardan alınıp satılması veya
başka yolla değerlendirilmesi sürekli üretimlerde bir zorunluluktur.
Yumurtlayan ana arıların diğer kolonilere verilmesinde en önemli işlem,
öncelikle koloninin hazır hale getirilmesidir. Bunun için ana arının verileceği
kolonide döllü veya dölsüz ana arı ya da ana arı hücresi bulunmamalıdır.
Ana arının
verileceği kolonideki eski ana arı imha edildikten bir gün sonra ana arının
bulunduğu kafes yavrulu iki çerçeve arasına havalandırma ve besleme delikleri
ön ve arka tarafa bakacak şekilde yerleştirilir. Ertesi gün kek haznesinin
bulunduğu taraftaki çıkış deliği açılarak arıların keki yiyerek ana arıyı
çıkarmaları sağlanır. Bundan sonra kovan açılıp fazlaca kurcalanmamalı, ancak
2-3 gün sonra ana arı ve yumurta kontrolü yapılmalıdır.
Teknik
arıcılıkta yumurtlayan hazır ana arı kullanılması ana arı kayıplarında ya da
yapay oğullara ana arı kazandırılmasında önemli avantajlar sağlar. Ana arıların
yumurtlamaya başlamalarında 25-30 gün gibi zaman kazanılması, koloninin
kendisinin çıkardığı ana arının çiftleşememesi riskini ortadan kaldırması ve
orijini belli materyal kazanılmış olması bu avantajlardan bazılarıdır. Ancak,
önemli avantajlarına rağmen arıcılarımız arasında hazır ana arı kullanma
alışkanlığı yeterince yaygın değildir.
ARI ÜRÜNLERİ
VE ÖZELLİKLERİ
A- Bal
1. Balın
Tanımı
Bal, Türk
Gıda Kodeksi 2000/39 sayılı Bal Tebliğinde "Bal; bal arılarının çiçek
nektarlarını, bitkilerin veya bitkiler üzerinde yaşayan bazı canlıların
salgılarını topladıktan sonra, kendine özgü maddelerle karıştırarak değişikliğe
uğratıp, bal peteklerine depoladıkları tatlı madde" olarak tanımlanmıştır.
Tanımından da anlaşılacağı üzere bal saf ve doğal olmalı, hiçbir katkı maddesi
veya kalıntı içermemelidir.
Resim 19.
Arı ürünlerinden toplu görünüş. Soldan sağa; polen, süzme bal, petekli bal, bal
mumu, propolis ve arı sütü.
2.
Balın Sınıflandırılması
Balın
sınıflandırılması üretim ve pazarlama şekline ya da kaynağına göre
yapılmaktadır. Üretim ve pazarlama şekline göre bal; süzme ve petekli, elde
edildiği kaynağa göre ise çiçek ve salgı balı olarak sınıflandırılabilir.
Resim 20.
Petekli bal.
Çiçek
balı; genellikle bitkilerin çiçeklerinde bazen de kiraz, bakla, pamuk, ve
şeftali gibi bitkilerin yaprak sapı ve gövdelerinde bulunan nektar bezlerince
salgılanan nektarın arılar tarafından toplanması ile oluşturulan baldır.
Resim 21.
Süzme bal.
Salgı
balı; çam, meşe, kayın ve ladin gibi orman ağaçları üzerinde yaşayan böceklerin
salgıladığı tatlı salgıların arılar tarafından toplanması ile oluşturulan
baldır. Ülkemiz için en önemli salgı balı çam balıdır.
3.
Balın Bileşimi
Balın
bileşimi, üretimin yapıldığı yöredeki bitki türlerine ve üretimin yapıldığı
zamana göre değişmektedir. Ancak genel ortalama olarak balın %80'i değişik
şekerlerden %17'si sudan meydana gelir. Geri kalan %3'lük kısım başta enzimler
olmak üzere, balı bal yapan ve balı değerli kılan maddelerden oluşur. Balın
bileşimini oluşturan maddelerin % ortalama değerleri aşağıda verilmiştir.
%
Su
17.20
Şekerler
79.59
Früktoz
(Meyve Şekeri)
38.19
Glikoz
(Üzüm Şekeri) 31.28
Sakkaroz
(Çay Şekeri)
1.31
Maltoz
(Disakkaritler) 7.31
Yüksek
Şekerler 1.50
Asitler
0.57
Protein
0.26
Kül
0.17
İz
Elementler
2.21
Pigmentler
Tat ve Aroma
Maddeleri
Şeker
Alkolleri
Teninler
Enzimler
Vitaminler
4.
Balın Bileşimini Oluşturan Maddeler
Su
Baldaki su
miktarı balın olgunlaşma durumuna bağlı olarak farklılık gösterir. Normal
olarak olgunlaşmış ballar %17 dolayında su içerirler. Baldaki su oranının
yüksek olması balın daha kolay bozulmasına neden olur. Bu nedenle süzme bal,
tamamen veya en azından yarısı sırlanmış peteklerden elde edilmelidir.
Karbonhidratlar
Bal,
kaynağına ve bal özünü bala çeviren arıların salgı bezlerinin salgıladıkları
enzimlerin aktivitelerine bağlı olarak yaklaşık 15 çeşit şeker içerir. Ancak,
şekerler içersinde büyük çoğunluğu früktoz (levüloz) ve glikoz (dekstroz)
oluşturur. Balda toplam şeker oranı % 80 dolayındadır.
Mineral
Maddeler
Balda;
demir, bakır, potasyum, kalsiyum, magnezyum, fosfor, silisyum, alüminyum, krom,
nikel ve kobalt gibi değerli mineral maddeler vardır. Salgı balları mineral
maddelerce daha zengindir. Bu özelliğinden dolayı tedavi amaçlı da
kullanılırlar ve kristalize olmadıkları için bazı tüketiciler tarafından tercih
edilirler.
Proteinler
Balın
kaynağına bağlı olarak, proteinlerin yapı taşları olan aminoasitler ballarda
oldukça düşük düzeylerde bulunurlar. Balda 17 adet farklı aminoasit tespit
edilmiştir.
Asitler
Asitler,
bala kendine has kokuyu veren maddeler olup balın asidik yapıda olmasını
sağlarlar. Balın pH değeri değişik şartlar altında 3.4 ile 6.1 arasında
değişmekle birlikte ortalama olarak 3.9'dur.
Enzimler
Balda, bir
kısmı bitkilerden bir kısmı da arının salgı bezlerinden gelen değişik enzimler
bulunur. Enzimler balın en değerli maddeleridir. Doğal ve ısıtılmamış ballarda
enzim miktarı oldukça yüksek olup bu tür ballar kaliteli ve çok değerlidir. Bal
ısıtıldığı oranda enzim değerinde kayıplar olur.
Vitaminler
Bal,
kaynağına ve içerisindeki polenlerin miktar ve çeşidine bağlı olarak B,
C, E ve K vitaminleri içerir.
5.
Balın Fiziksel özellikleri
a) Renk
özelliği
Balın rengi,
elde edildiği kaynağına bağlı olarak su renginden siyaha kadar büyük bir
varyasyon gösterir. Ayrıca, balın ısıtılması ve uzun süre açıkta tutulması
balın rengini değiştirmektedir.
b) Viskozite
Balın
bünyesi ya da akıcılığa karşı koyma özelliği de denilen viskozite, bal içinde
mevcut su oranı ile yakından ilgilidir. Balı ısıtarak viskozitesini azaltmak
mümkündür.
c) Işığı
Döndürme
Balın
polarize ışığı sağa ve sola döndürmesi, balın kaynaklarına göre farklılık
gösterir. Nektar balları ışığı sola, salgı balları ise sağa döndürmektedir.
Sakkaroz denen çay şekeri de ışığı sağa döndürür. Bu özellik sahte balların
tanınmasına yardımcı olur.
6.
Balın Kimyasal özellikleri
a) Balın
Tadı ve Kokusu
Bal, elde
edildiği kaynağa bağlı olarak kendine has tat ve kokuya sahiptir. Bu itibarla
ısıtma, işleme, depolama gibi işlemlerde balın kendine özgü tat ve kokusunu
değiştirecek yanlış uygulamalardan kaçınmak gerekir.
b) Balın
Şekerlenmesi
Bazı tanım
ve hükümleri "Bal standardı" bölümünde verilen 2000/39 sayılı
"Bal Tebliği"nde kristalize bal "kristalizasyon
metotlarının herhangi birine tabi tutularak veya balın kristalleşmesi için
herhangi bir işleme tabi tutulmaksızın tamamen veya kısmen şekerleşmiş, krema
ve fondan kıvamdaki bal" şeklinde tanımlanmıştır. Görüldüğü gibi balın
şekerlenmesi bozulma olmayıp balın elde edildiği bitkisel kaynağa göre
oluşabilen doğal bir olaydır. Ancak tüketicilerin çoğu kristalize olan balı
bilgisizlik sonucu hileli bal olarak düşünürler. Bu yanılgı, ülkemizde
özellikle süzme bal pazarlamasında sıkıntılara yol açmaktadır. Gerçek olan, pek
çok doğal ve kaliteli balın çok çabuk hatta süzme aşamasından hemen sonra bile
şekerlenmeye başlayabileceğidir.
Balın
şekerlenip şekerlenmemesi üzerine; balın su, glikoz ve früktoz oranları, balın
depolanma sıcaklığı, depolama sıcaklığının dalgalanması ve balda bulunan polen
gibi katı partiküllerin miktarı etkili olmaktadır. Balın früktoz oranı düşerken
glikoz oranının artması şekerlenmeyi destekler. Ancak, son yapılan çalışmalarda
balın şekerlenme eğiliminin belirlenmesinde daha çok glikoz/su oranı üzerinde
durulmaktadır. Buna göre, glikoz/su oranı 1.7'den daha düşük balların
şekerlenmediği, bu oranın 2.1'den daha yüksek olan balların ise kısa sürede
şekerlendiği bildirilmektedir.
özellikle
tüketicilerin bilgilendirilmesi yönünden tekrar etmek gerekirse, balın
şekerlenmesi tamamen doğal bir olaydır ve balın kalitesini etkilemez. Batı
ülkelerinde kristalize olmuş hatta özel yöntemlerle kristalleştirilip krem
haline getirilmiş ballar zevkle tüketilirken ülkemizde bu tür ballara şüphe ile
bakılması büyük bir yanılgı olup doğal ve kaliteli bala yapılabilecek en büyük
haksızlıktır.
Balın
kristalleşmesini önlemek için bazı yöntemler önerilse de çoğu ya yasal değildir
ya da pratik uygulamadan uzaktır. Uygulanabilecek en basit yöntem balın önce
oC'da 5 hafta bekletilmesi sonra da 14 oC’da saklanmasıdır. Tüketiciler,
istediklerinde kristalize olan balı sıvı hale getirmek için bal kabını,
sıcaklığı 38 oC geçmeyen ılık su içinde tutabilirler.
Ayçiçeği,
yonca, kavun, karahindiba, pamuk balları çok çabuk şekerlenirken akasya,
hardal, orman gülü ve salgı balları geç şekerlenir. Adaçayı balı yıllarca
şekerlenmeden kalabilir.
c) Balın
Fermantasyonu
Balın
içindeki şekerlere dayanıklı mayalar, özellikle su oranı yüksek balların
fermantasyonuna (ekşimesine) neden olur. Sırlanmış ve olgunlaşmış balların su
oranı daha az olduğu için ekşimesi zordur. Bu yüzden ballar olgunlaşmadan hasat
edilmemelidir. Balın ekşimesini önlemek veya geciktirmek için bal, belli
sıcaklıklarda, belli sürede ısıtılıp pastörize edilebilir. Ancak her ısısal
işlem balın kalitesini ve değerini olumsuz yönde etkiler.
d) Balın
Antibakteriyel özelliği
Bal,
antibakteriyel bir özelliğe sahip olduğundan içersinde mikroorganizma yaşayamaz
ve çoğalamaz. Son yıllarda bütün dünyada hızla gelişen arı ürünleri ile tedavi
olarak adlandırılan “apiterapi”de arı zehiri, propolis, arı sütü ve polen
yanında bal da kullanılmaktadır. Arı ürünlerinin tümünün genel sağlık ve vücut
direncini koruması yanında tedavi edici özellikleri de vardır. Balın
antibakteriyel özelliği; asidik yapıda oluşuna, büyük oranda kuru madde (şeker)
ve ayrıca enzimlerle glikozun parçalanması sonucu oluşan antiseptik bir
madde olan hidrojen peroksit içermesine bağlıdır. Yüksek oranda şeker içeren
bal, yüksek oranda su içeren hastalık etmeni mikroorganizmanın su kaybederek
ölmesine ya da çoğalamamasına yol açarak antibakteriyel etkisini gösterir.
7.
Balın Hasadı
Arılar
tarafından bitkilerin çiçeklerinden toplanan nektar (bal özü), arının midesinde
kimyasal değişime uğrar ve daha sonra yiyecek olarak kullanılmak üzere petek
gözlerine depolanır. Bitki çeşidine bağlı olarak %20-80 oranında su içeren
nektar, petek gözlerine depolandıktan sonra su oranı %17-20 düzeyine
indirilerek petek gözlerinin üzeri sırlanır. Mevcut petek gözlerinin en az
yarısı sırlanmış ise bal olgunlaşmış ve hasat zamanı gelmiş demektir.
Bal hasadı,
genellikle arıların daha sakin olduğu sabah saatlerinde yapılır. Kovana duman
verilip kovan açılır. Ballıktaki sırlı petekli çerçevelerin arıları alt kata
(kuluçkalığa) indirilir ya da silkelenir. Bu işlem esnasında hızlı fakat
telaşsız çalışılmalıdır. Ballı çerçeveler ağzı kapalı bal kasalarına alınıp
kapalı ortama taşınır. Bu esnada ballı çerçeveler, zedelenmemeli ve etrafa bal
bulaştırılmamalıdır.
8.
Balın Süzümü
Bal süzme
işlemi yapılmadan önce oda sıcaklığı, süzme kolaylığı ve akıcılığın sağlanması
açısından 25-30 oC olmalıdır. Süzülecek çerçevelerin petekleri üzerindeki
sırlar, sır bıçağı veya sır tarağı ile alınır. Sırı alınan petekler elle veya
elektrikle döndürülen santrifüj (bal süzme) makinesine yerleştirilerek balları
çıkartılır. Yurt dışında sır alma ve bal süzme işlemi, çoğunlukla tamamen
otomatik makinelerle yapılmaktadır. Peteklerde kalan bal bulaşıklarının
temizlenmesi için balı süzülmüş petekler akşam üzeri kuluçkalığın üzerine
verilerek arılarca temizlenmesi sağlanır. Bu çerçevelerden temiz ve
kullanılabilecek olanlar saklanarak ilkbaharda tekrar kovanlara verilebilir.
9. Balı
Süzülmüş Peteklerin Değerlendirilmesi
Balı alınan
peteklerin tekrar kullanılabilecek durumda olanları tecritli petek
odalarında muhafaza edilir. Petek güvesine karşı, petekler askıya dizilerek
içinde korlaşmış mangal kömürü bulunan mangallarda veya elektrik ocaklarında
toz kükürt yakılarak dumanlama yapılır. Ancak bu uygulamada peteklerde bulunan
güve yumurtaları ölmediğinden uygulama 2-3 haftalık aralıklarla bir kaç kez
tekrarlanır. Gerektiğinde bu petekler gelecek ilkbaharda tekrar kullanılabilir.
Ancak bu tür peteklerin tekrar kullanılması hastalıklar yönünden riskli
olabilir. Bu yüzden bazı ülkelerde peteklerin sadece bir yıl kullanılmasına
müsaade edilir. Muhafaza yönteminde naftalin kesinlikle kullanılmamalıdır.
Petrol ürünü olan naftalin kanserojen bir madde olup bal ve balmumundaki
kalıntısı insan sağlığı için tehlikelidir. Kullanılamayacak durumdaki petekler,
eritilerek kalıp mum haline getirilir.
10.
Balın Dinlendirilmesi
Bal süzme
makinesinde elde edilen bal, gittikçe incelen çok katlı elekten geçirilerek mum
kırıntıları ve diğer yabancı maddeler ayıklanır. Buna rağmen küçük parçacıklar
ve oluşan hava kabarcığı balın rengini bulandırır. Bunun için bal, dinlendirme
tankına alınır ve dinlendirilir. Küçük mum kırıntıları ve hava kabarcığı köpük şeklinde
üstte toplanır. Köpüklü kısım arılara yem olmak üzere ya da sirke ve likör
yapımı için ayrı bir yerde depolanır. Dinlendirme kabındaki bal durulduğunda ve
berraklaştığında ambalajlanabilir.
11.
Balın Depolanması
Bal, değişik
yapı taşlarından oluştuğundan depolama sırasında bile yapısal olarak sürekli
değişikliğe uğrar. Bu değişmeler genellikle kristalleşme, renk koyulaşması,
asitlik derecesinin artması, balın içinde bulunan şeker çeşitlerinde artma ve
azalma olması şeklindedir. Bunun yanında balın depolanma süresinin artması ve
ısıtılması HMF (hidroksi metilfurfurol) değerini yükseltir.
Balın
kristalleşmesi 5-7 oC'da, ekşimesi 10 oC'da başladığından süzülen ballar eğer
ısıtılmayacaksa 5 oC'nin altında tutulmalıdır. Kristalize olmuş balın tekrar
eski haline dönmesi için bal kabı sıcak su dolu bir kap içerisinde bekletilerek
balın çözülmesi sağlanır. Bal kabı hiçbir zaman doğrudan ateş ile temas
etmemelidir. Çözünen bal tekrar kristalize olabilir.
12.
Bal Standardı
Bal, 22 Ekim
2000 tarihine kadar "TS 3036" sayılı bal standardı ile
tanımlanmaktaydı. Ancak, bundan böyle bu tarihte 24208 sayılı Resmi Gazetede
yayınlanarak yürürlülüğe giren Türk Gıda Kodeksi 2000/39 sayılı "Bal
Tebliği" hükümlerince tanımlanmaktadır. Bal Tebliği'nin 6. maddesinin bazı
hükümleri aşağıda verilmiştir. Buna göre;
•
Balın nem miktarı % 20'den, asitlik miktarı 40 meg/kg'dan fazla olamaz,
•
Balda diastaz sayısı 8'den az olamaz, ancak narenciye balı gibi yapısında doğal
olarak düşük miktarda enzim içeren ve doğal olarak HMF miktarı 15 mg/kg'dan
fazla olmayan balda diastaz sayısı 3'den az olamaz,
•
Balda hidroksimetil furfurol (HMF) miktarı 40 mg/kg'dan fazla olamaz,
•
Bala herhangi bir madde katılamaz ve yapısında bulunan herhangi bir madde uzaklaştırılamaz,
•
Bal ticari glikoz, naftalin ve nişasta içeremez.
İlgili
tebliğde balın ambalajlanması, etiketlenmesi ve diğer konularında ayrıntılı
tanım ve açıklamalara yer verilmiştir. Bu nedenle balla ilgilenen herkesin Bal
Tebliği'ni bilmesi ve buna göre hareket etmesi zorunludur.
13.
Bal Yarışmalarında Değerlendirme Kriterleri
Ülkemizde
son yıllarda arıcılık yönünden olumlu bir gelişme olarak, bal festival ve
yarışmaları düzenlemektedir. Bu festival ve yarışmalarda balların
değerlendirilmesinde değişik değerlendirme kriterleri kullanılabileceği gibi
ABD Batı Bölgesi Arıcılık Cemiyetince kullanılan ve ülkemizde de
kullanılabilecek değerlendirme ve puanlama şekli aşağıda verilmiştir. Verilen
puanlar, özelliğin alabileceği en yüksek puanlardır.
Süzme
Bal
Puan
1.Kesafet-Koyuluk
Derecesi (su oranı %18.6'dan fazla olanlar diskalifiye
edilir.) 20
2.
Kristallerden
Arilik
10
3. Temizlik
Derecesi Ve Köpükten Arilik
30
4. Bal
Kabının Temizliği Ve
Zarifliği
10
5.
Tadı-Aroması-Lezzeti
30
Toplam
100
Petekli
Bal Puan
1.
Üniform Görünüş (tüm peteğin aynı görünüşte
olması) 20
2. Sırsız
Hücrelerin
Yokluğu
10
3. Üniform
Renk
15
4.
Ezilmiş-Balı Sızmış Hücrelerin
Yokluğu
10
5.
Çerçevenin veya Seksiyonun
Temizliği
15
6. Kristal
ve Polenden
Arilik
5
7.Çerçeve
veya Seksiyonların Benzer Ağırlıkta
Olması 15
8. Çerçeve
veya Seksiyonların Toplam
Ağırlığı 10
Toplam
100
14. Balın
İnsan Sağlığı Açısından önemi
Yüksek
enerjili ve karbonhidratlı bir madde olan bal, tadı, aroması ve diğer üstün
özellikleri nedeniyle insanlar tarafından daha çok bir besin ve enerji kaynağı
olarak tüketilmektedir. Bal, aynı zamanda tedavi edici olarak da örneğin çam
balı sindirim sistemi rahatsızlıklarında, okaliptüs balı ise solunum sistemi
rahatsızlıklarında kullanılabilmektedir.
Zengin bir
besin kaynağı olan bal, bebek ve çocukların beslenmesinde de önemli bir yere
sahiptir. Çabuk sindirilmesi, bünyesindeki serbest asitler dolayısıyla yağ
hazmını kolaylaştırması, anne ve inek sütündeki demir ve diğer eksikliklerin
gidermesi, iştah açması gibi özellikleri ve ayrıca sakinleştirici etkisi
balın önemini daha da arttırmaktadır. Koyu renkli balların kan
yapıcı özelliği, açık renkli ballara kıyasla daha fazladır.
Bal,
yalnızca bebek ve çocukların beslenmesinde değil büyüklerin beslenmesinde de
yararlıdır. özellikle çabuk enerjiye dönüşen hazır bir gıda olması nedeniyle,
yüzme, dağcılık, atletizm, basketbol, futbol, bisiklet yarışı gibi sporlarla
meşgul olan kimselere güç vermek ve yorgunluklarını hafifletmek için
kullanılabilir.
Bal, bir
besin ve enerji kaynağı olması yanında çeşitli hamur işlerinde ve pastalarda da
kullanılmaktadır. Kattığı hoş tat ve aromasının yanı sıra, özellikle levüloz
şekerinin su tutma yeteneğinden dolayı, bu yiyeceklerin uzun süre bayatlamadan
taze kalmasını sağlar.
B-
Balmumu
1.
Balmumunun Yapısı
Balmumu, 2-3
haftalık genç işçi arıların son 4 çift karın halkalarındaki mum salgı
bezlerince salgılanan, karın halkaları arasından çıkarken hava ile teması
sonucu katılaşarak pulcuk haline geçen, salgılandığı anda beyaz renkte olan ve
daha sonra koyulaşan bir arı ürünüdür. Balmumu suda erimediği halde eter ve
kloroformda erir. Balda bulunan karbonhidratlardan sentezlenir. Arıların 1 kg
balmumu üretebilmeleri için 6-10 kg bal yemeleri gereklidir. Mum salgılayan
arılar önce bal yerler daha sonra 35 oC'da zincir şeklinde salkım oluşturarak
mum salgılarlar. Mum pulcuğu karın halkalarından ayaklarla çeneye aktarılır.
Çenede işlenen balmumu petek örme ve yapmada kullanılır.
Kimyasal
yapısında; alkali esterler (%72), serbest yağ asitleri (%14), hidrokarbonlar
(%11), serbest alkoller (%1) ve bilinmeyen maddeler (%2) bulunur.
Ergime
sıcaklığı 62-65 oC olup yoğunluğu 0.95'dir. Bu nedenle eritildiğinde su
üzerinde toplanır.
2.
Balmumu Üretimi
özellikle
Afrika, Orta ve Güney Amerika'da baldan daha önemli bir arı ürünüdür. Balmumu
üretimi geleneksel olarak petek kırıntılarının sıcak su içinde eritilip
karışımın süzülerek bir başka kaba aktarılması ve burada su üzerinde toplanan
balmumunun soğuduktan sonra oluşturduğu katı kütlenin elde edilmesi şeklinde
yapılır. Ayrıca, güneş enerjili mum eritme kapları da kullanılabilir.
Esmerleşmiş eski peteklerin eritilip balmumuna dönüştürülmesi hastalıkların
kontrolü açısından ihmal edilmemesi gereken bir işlemdir.
Resim 22.
Geleneksel yöntemlerle üretilmiş bal mumu kalıpları
3.
Balmumunun Kullanılma Alanları
Balmumu, çok
değişik alanlarda kullanılmakla birlikte büyük oranda temel petek yapımında ve
kozmetik sanayiinde kullanılmaktadır. Bunun yanında, Katolik kiliselerinde
yakılan mumlarda en az %32 oranında balmumu bulunması gerektiğinden mum yapma
sanayiinde de ciddi miktarlarda kullanılır. Bunların dışında balmumu; ilaç
sanayiinde, parlatıcı, boya ve cila yapımında, kalıpçılık, dişçilik gibi
alanlarda ve su geçirmezliğin sağlanmasında kullanılmaktadır. Daha önceleri
balmumu ihtiyacı açısından kendine yeterli olan ülkemiz son yıllarda balmumu
ithal etmeye başlamıştır. Kaynağı belli olmayan balmumundan yapılmış temel
peteklerle Amerikan yavru çürüklüğü ve kireç hastalığı gibi arı hastalıklarının
gerek ülkeler arası gerekse ülke içinde geniş alanlara yayılabileceği
unutulmamalıdır. Bu bakımdan temel petek yapımında kullanılacak balmumunun
"Arıcılık Yönetmeliği"nin zorunlu bir hükmü olarak 110 oC'da 12 saat
süreyle sterilize edilmesi gerekmektedir. Balmumu tüm kullanma alanları
açısından %100 saf olmalı, parafin, serezin, reçine ve iç yağı gibi yabancı
maddeler içermemelidir.
C- Arı
Sütü
1. Arı
Sütünün Yapısı
Arı sütü,
5-15 günlük genç işçi arıların baş kısımlarında bulunan salgı bezlerinden
salgıladıkları özel bir besindir. Görünümü kremsi-beyaz renktedir. Ana arı
olmaya aday larvanın bulunduğu hücrelerde bulunur. Arı sütü insan sağlığı ve
beslenmesi yönünden oldukça önemli maddeler içerir. Arı sütü; yaklaşık %66 su,
%14.5 karbonhidrat, %4.5 lipid, %13 dolayında aminoasit, B grubu vitaminlerinin
tümüne ek olarak A, D, C, E vitaminleri, önemli bazı mineral maddeler,
biyolojik aktif maddeler ve bir miktar da tespit edilemeyen maddeler içerir.
Bilim
adamları, normalde işçi arı olacak larvanın arı sütü ile beslenmesi sonucu ana
arıya dönüşmesini ve ana arının işçi arıya göre 40 kat daha uzun yaşamasını,
arı sütünün kimyasal yapı bakımından zenginliğine ve biyolojik aktif maddeler
içirmesine bağlamaktadırlar.
2. Arı
Sütü Üretimi
Arı sütü
üretimi, ana arı üretiminde bahsedilen larva transferi yöntemi ile yapılır.
Transferden 2-3 gün sonra, hücre içinde bulunan larvalar atılıp geriye kalan
arı sütü ağaç kaşıkçıkla veya vakumlanarak renkli şişelere alınır. Bu işlem
güneş görmeyen kapalı ortamda yapılmalı ve elde edilen saf arı sütü 5 0C'ın
altında muhafaza edilmelidir. Nektar ve polen kaynaklarının iyi olduğu dönemde
güçlü kolonilerle yapılan üretimlerde bir hücreden ortalama 200 mg civarında
arı sütü alınabilir.
Resim 23.
Larva transferinden 2 gün sonra arı sütü hasadı.
3. Arı
Sütünün Tüketimi
Arı sütü,
balla birlikte tüketilebileceği gibi saf olarak sabahları aç karnına,
kahvaltıdan en az yarım saat önce ve dil altından emilmesi yoluyla
tüketilmesinin daha doğru ve daha faydalı olduğu bildirilmektedir. Yetişkinler
için alınacak günlük ortalama doz genel sağlık ve vücut direncinin korunması
için 500 mg, hastalık ve rahatsızlık hallerinde 1 g olarak önerilmektedir.
Çocuklarda ise yaşa ve doktor tavsiyesine göre, yetişkin dozun yarısı ile
dörtte biri arasındaki doz kullanılabilir.
4. Arı
Sütünün Faydaları
Her ne kadar
yeterli sayıda klinik test ve deneylerle kesin olarak ispatlanmamış olsa da
tecrübe, yorum ve bazı gözlemler ışığında arı sütünün faydaları ve kullanılma
alanları aşağıdaki gibi sıralanabilir.
*
Organizmaya canlılık kazandırılmasında,
* Bedensel
ve zihinsel yorgunlukların giderilmesinde,
*
Yaşlılıktan oluşan damar sertliği ve bitkinlik hallerinde,
* Çocukların
dengeli beslenmesinde,
* Çocukların
diş ve kemiklerinin gelişmesinde,
* Hücre
yenileyici özelliği ile cilt bakımında,
* Kadınların
periyodik dönemlerinde bozulan kan dengesinin düzenlenmesinde,
* Saç
dökülmelerinin önlenmesi ve saçlara canlılık kazandırılmasında,
* Cinsel
faaliyetlerin desteklenmesinde,
* Genel
vücut direncinin artırılmasında,
* Kan
dolaşımının hızlandırılmasında.
Ayrıca arı
sütü; kansızlık, sarılık, yüksek ve düşük tansiyonun düzenlenmesi, erken bunama
ve kolesterolün düşürülmesi gibi hallerde de fayda sağlamaktadır.
D-
Polen
1. Polenin
Yapısı
Polen;
çiçekli bitkilerde çiçeklerin erkek organlarınca üretilip dişi organın
döllenmesini sağlayan basitçe çiçek tozu olarak da adlandırılan bitkilerin
erkek cinsiyet hücreleridir. Bal arıları, poleni büyük oranda yavru gıdası olarak
kullanırlar. Polen kıymetli bir protein, vitamin ve mineral madde kaynağıdır.
Polende 18
çeşit amino asit, 10 farklı mineral madde, B grubu vitaminlerinin tümüne ek
olarak C, D, E vitaminleri, doğal hormon, enzim, koenzim, pigment, karbonhidrat
ve fermentler bulunmaktadır. Kaynağına göre değişiklik göstermekle birlikte
genel ortalama olarak polen; %35 karbonhidrat, %20 protein, %20 su, %5 lipid ve
%20 dolayında diğer maddeler içerir. Polen, bir canlının büyüyüp gelişebilmesi
için günlük alınması gereken aminoasitleri, vitaminleri ve mineral maddeleri
yeterli miktarlarda ve denge içinde bulunduran yegane doğal besin maddesidir.
Polenin
kimyasal yapısı, rengi, tadı, kokusu ve şekli bitki türüne göre değişmektedir.
Çoğunlukla sarı renkli olup siyah, mor, pembe renkli polenlere de rastlamak
mümkündür. Ayrıca balın kaynağı, balda bulunan polenlerin analizi ile
belirlenmektedir.
2.
Polenin Üretimi
Polen, polen
tuzakları kullanılarak toplanmaktadır. Kovan girişine değişik şekillerde monte
edilebilen tuzaklardan geçen arının taşıdığı polen tuzak haznesinde birikir.
Haznede biriken polen, 1-2 gün aralıklarla boşaltılıp 42 oC'ı geçmeyen
sıcaklıkta kurutma dolaplarında kurutulup su oranı %7-8 oranına düşürülür. Daha
sonra eleklerden geçirilip temizlenen polen hava almayacak şekilde ambalajlanıp
6 aylığa kadar olan depolama için oda sıcaklığında daha uzun süreli depolamalar
için soğuk ortamda saklanır. Uzun süreli saklanacak kurutulmuş ve temizlenmiş
polen CO2 gazı ile fümige edilebilir.
Yapılan
denemeler polen toplamanın, koloninin gelişmesi ve bunun sonucu olarak da bal
üretimi üzerinde önemli olumsuz etkide bulunmadığını göstermiştir. Polen
toplanması durumunda, arıların daha çok polen toplama seferine çıkarak ve polen
tuzağına rağmen küçük polen kümelerini koloniye geçirerek ihtiyaçları olan
poleni depoladıkları tespit edilmiştir. Bal üretimi yanında, gerektiğinde
koloni beslemesinde kullanmak veya ticari amaçla polen toplamanın daha kazançlı
arıcılığa vesile olduğu kesindir. Polen, teknik olarak kurutma dolaplarında
kurutulması yanında basit olarak havadar ve doğrudan güneş ışığı almayan
gölge bir yerde kurutulabilir.
3.
Polenin Tüketimi
Polen, daha
önce de bahsedildiği üzere canlının gelişmesi ve büyümesi için günlük alınması
gereken tüm gerekli maddeleri uygun denge içinde bulunduran yegane doğal
besindir. Bu bakımdan insan sağlığı ve beslenmesinde ve genel vücut direncinin
korunmasında büyük öneme sahiptir. Polen, sabahları aç karnına, kahvaltıdan en
az yarım saat önce ya da akşam yemeğinden en az 4 saat sonra tercihen yatmadan
önce sade olarak veya ılık süt ve meyve suları içinde alınmalıdır. Günlük
alınması gereken doz duruma göre, yetişkinlerde 15-40 g, 6-12 yaş grubu
çocuklarda 10-15 g, 3-5 yaş grubu çocuklarda ise 5-15 g'dır. Bir yemek kaşığı
kuru polen yaklaşık 10 g'dır.
4.
Polenin Faydaları
Genel
sağlığın korunması ve vücut direncinin artırılması yanında dengeli beslenme
amacıyla da tüketilen polen aşağıdaki hallerde de fayda sağlamaktadır. Ancak
nadiren de görülse polen bazı kişilerde alerjik reaksiyona neden olabilir. Bu
durumda polenin kullanılmaması gerekir. Polen;
* Zihinsel
ve bedensel yorgunluklarının giderilmesinde,
* Çocukların
sağlıklı gelişmesi ve beslenmesinde,
* Düşünme,
araştırma ve çalışma gücünün artırılmasında,
*
Sporcuların ve yarış hayvanlarının performanslarının artırılmasında,
*
Kansızlığın giderilmesinde,
* Karaciğer,
prostat ve kanser hastalıklarında faydalıdır.
E-
Propolis
1.
Propolisin yapısı
Propolis;
arılar tarafından bitkilerden toplanan, yapışkan ve 15 oC'da sert ve kırılgan,
30 oC'da yumuşak ve bükülebilir, kaynağına göre siyahtan sarıya kadar
değişebilen renkte bir maddedir. Ham propolisin yapısında, kaynağına göre oldukça
değişmekle birlikte; %50-55 reçine ve balsam, %20-35 bitki kaynaklı mumlar,
%10-15 eterik ve esansiyel yağlar, %2-5 polen, az miktarda organik ve inorganik
bileşikler bulunur. Başka bir bildirişe göre propoliste %46 balsam, %27
bitkisel kökenli mum ve %15 flavon ve flavonoidler bulunmaktadır. Flavon ve
flavonoidler propolise antifungal, antiviral ve antibakteriyel özellikler
kazandıran maddelerdir.
Arılar
propolisi; kavak, meşe, kayın, okaliptüs, akasya ve kozalaklı ağaçlar başta
olmak üzere değişik ağaç ve çalılardan toplarlar. Arının arka bacağında
taşıdığı propolis kovanda ancak diğer arıların yardımıyla boşaltılıp gerekli
yerlerde kullanılır.
2.
Propolisin Kovandan Toplanması
Arılar
propolisi kovanda dip tahtası, çerçeve kenarları ve giriş deliği arkasında
biriktirirler. Buralarda biriktirilen propolis kazınarak toplanabilir. Bu
şekilde elde edilen kazıma propolis temiz olmayabilir ve değişik kalıntılar
içerebilir. Bu nedenle propolisin teknik olarak toplanmasında, çerçevelerin
üstüne yerleştirilen ana arı ızgarasına benzer plastik plakalar veya kovanın ön
ve arka gövde tahtalarında açılacak aralıklar kullanılır. Propolisin toplama
plakasında biriktirilmesinden sonra plaka bir müddet soğuk ortamda tutulduğunda
propolis el yardımıyla kolaylıkla plakadan hasat edilir ve ambalajlanır. Hasat
edilen ham propolisten laboratuvarda "Yumuşak Propolis Ekstraktı"
üretilir.
3.
Propolisin Kullanılma Alanları
Propolis
kovanlarda arılar tarafından; kovandaki çatlak ve patlakların kapatılmasında,
çerçevelerin gerek kovan duvarlarına gerekse birbirlerine yapıştırılmasında,
koloniye giren ve koloni dışına atılamayan zararlıların mumyalanıp kokuşmasının
önlenmesinde, petek hücrelerinin cilalanıp parlatılmasında ve kovanın steril
hale getirilmesinde kullanılır.
Propolis
tıpta da ilaç ham maddesi olarak kullanılmakta olup eski Doğu Bloğu ülkelerinde
ilaç kodeksine girmiştir. Çok kuvvetli antibakteriyel, antifungal, antiviral ve
anastezik etkiye sahip olduğundan Apiterapide yaygın olarak kullanılma alanı
bulmuştur. Başta Japonya olmak üzere bazı ülkelerde tonlarca propolis pastil,
tablet, krem,ve solüsyon gibi değişik şekillerde hastalıkların tedavisi ve
genel vücut direncinin korunması ve artırılması amacıyla tüketilmektedir.
F- Arı
Zehiri
1. Arı
Zehirinin Yapısı
Arı zehiri,
işçi arılarda zehir bezlerince üretilip zehir torbasında depolanır. Hücreden
yeni çıkmış arıların zehir üretme yetenekleri çok az olup 12 günlük
olduklarında en yüksek üretim kapasitesine ulaşırlar ve 20 günlük olduklarında
zehir üretme yeteneklerini kaybederler. Ancak kışlayan arılarda bu yetenek yok
olmaz. Bir işçi arı, ömrü boyunca 0.3 mg dolayında zehir üretir. Sokma
sırasında iğnesini sokulan canlı üzerinde bırakan arı, daha sonra ölür. Bir
anlamda, işçi arı kendisini ve kolonisini korumak için ölümü göze alır.
Arı zehiri
kimyasal olarak oldukça karmaşık bir yapıya sahiptir. Farmakolojik açıdan
önemli aktif maddeler içerir. Bunlardan en önemlisi kimyasal yapının yaklaşık
%50'sini oluşturan polipeptit yapıdaki mellitin'dir. Arı zehirinde bulunan diğer
önemli polipeptit ise apamin'dir. Bunun yanında enzim yapısında olan
fosfalipazlar arı zehirinde %12 dolayında bulunur.
2. Arı
Zehiri Üretimi
Arı zehiri
toplanmasında, değişik yöntemler bulunmasına karşın, daha çok 5-10 mm
aralıklarla paralel dizilen tellerin altına yerleştirilen cam levhalı
düzenek kullanılmaktadır. Kovan uçuş tahtası veya kovan dip tahtası
üzerine konan bu düzeneğe 12 voltluk akım verildiğinde tellere temas eden arı
hafif elektrik şokuyla karşılaşmakta ve zehirini cam levha üzerine bırakmaktadır.
İğne cama batmayacağından arı da ölmemektedir. Sıvı olan arı zehiri, cam levha
üzerine bırakılır bırakılmaz kristal hale geçer ve daha sonra jiletle kazınarak
toplanır. Arı zehiri toplanması sırasında arılar yüksek derecede rahatsız
edileceğinden çevredeki canlılar yönünden güvenlik tedbirleri alınmalı,
uygulama 1 kovan için en fazla 5-10 dakika sürmelidir. Uygulama 10 kovana
tatbik edildiğinde 1-2 g kristal zehir toplamak mümkündür.
3. Arı
Zehirinin Kullanılma Alanları
Arı
zehirinin kullanılma alanları ve ticaret hacmi diğer arı ürünlerine göre daha
sınırlıdır. Arı zehiri arılarca koloninin düşmana karşı savunulmasında, ve
ayrıca apiterapide arı zehirine karşı bağışıklık sisteminin geliştirilmesinde
ve romatizmal hastalıkların tedavisinde kullanılmaktadır. Arı zehiri,
Amerika'da eczanelerde tablet olarak satılmakta ve ilgi görmektedir.
9.
BöLÜM
BALLI
BİTKİLER
Ballı
Bitkiler ve Sınıflandırılmaları
Ülkemiz
bitki varlığı bakımından dünyanın sayılı ülkeleri arasındadır. Tüm Avrupa
kıtasında 12.000 dolayında bitki türü varken sadece ülkemizde 10.000 dolayında
bitki türü bulunur. Bunların içinde arıcılık yönünden önem arz eden pek çok tür
doğal olarak yayılış göstermektedir. Başarılı bir arıcılık yapabilmek için
arıcılık yapılan bölgelerde nektar ve polen verimi bol olan bitkilere ihtiyaç
vardır. Çiçeğin olmadığı yerde arıcılık yapmak mümkün değildir. Bu bakımdan
arıcılık, uzun süre çiçek açan ballı ve polenli bitkilerin bulunduğu yörelerde
yapılmalı ya da koloniler bu bölgelere götürülmelidir.
Bitkilerin
nektar verimine; bitkinin kendisiyle ilgili türü, nektar salgı miktarı,
çiçeklenme durumu ve süresi gibi faktörlerle birlikte güneş ışığı, hava
sıcaklığı, nem ve toprağın yapısı gibi ortamla ilgili çevresel faktörler etkide
bulunur. Nektarın az veya çok şekerli olması yukarıdaki faktörlere bağlıdır.
Arılar şeker oranı yüksek nektarları tercih ederler. Kısaca nektar sağlayan
bitkinin değeri ve arılar açısında çekiciliği; bitkinin çiçeklenme süresine, bu
süredeki nektar salgılama miktarına ve nektarın şeker oranına bağlıdır.
Her bölgenin
hatta her memleketin kendine has bazı doğal ballı bitkileri vardır. Buna ek
olarak, ekim ve dikim yolu ile arılar için mer'a ve nektar kaynağı
oluşturulabilir. Uygun bir arazi belirlenerek bu gibi bitkileri ekmek suretiyle
hem arılara nektar kaynağı hazırlanır ve hem de hayvanlar için yem elde edilmiş
olur. Hayvancılığın gelişmesi için yem bitkileri tarımı önemlidir. Baklagil yem
bitkileri, hayvanlar için kuvvetli bir besin kaynağı olduğu kadar arılar için
de değerli bir nektar ve polen kaynağıdır. Orman ağacı olarak ıhlamur, kestane,
okaliptüs arılar için değerli nektar kaynaklarını oluştururlar. Bunun yanında
yalancı akasya arılar için çok değerli nektar kaynağıdır.
Arıcılık
için değerli nektar kaynağı olan ve iyi kalite bal yapan bitkileri; kültür
bitkileri, doğada kendiliğinden yetişen bitkiler ve ağaçlar ve çalılar olmak
üzere üç grupta toplayabiliriz.
1.
Kültür Bitkileri
Bu guruba
baklagil yem bitkileri ile endüstri bitkileri girmektedir. Yem bitkisi olarak
ekilen yonca, korunga ve kolza en başta yer almaktadır. Endüstri bitkisi olarak
pamuk ve ayçiçeği arıcılık için çok önemli kültür bitkileridir. Bunlar kültüre
alınmış bitkiler oldukları için çiçeklenme dönemleri farklılık gösterir ve
arılar için çok zengin ve uzun süreli nektar kaynaklarını oluştururlar. Bu
bitkilerden bazılarının çiçeklenme zamanı, yayılış alanı ve bal özellikleri
aşağıda verilmiştir.
Kırmızı
Üçgül
Baklagiller
familyasına ait bir çok bitki türü ülkemizde doğal olarak yetişmektedir. Fiğ,
yonca, korunga gibi kültür formlarının ekimi ise çok geniş alanlarda
yapılmaktadır. Bu familyaya ait ballı bitkilerin sayısı, diğer familyalara göre
daha fazladır.
Ülkemizde
yaygın olarak yetişmekte olan kırmızı üçgülün çiçeklenme dönemi, yetiştiği
bölgenin iklim koşullarına göre farklılık gösterir. Çiçeklenme dönemi, ılıman
iklimin hüküm sürdüğü bölgelerde Nisan ayında başlar ve Eylül ayına kadar
sürer. Kırmızı üçgül balının çok güzel bir tadı ve kokusu vardır. Çok açık sarı
renktedir. Kristalleşmesi çabuktur. Bir dönüm kırmızı üçgül ekili tarladan 10
kg bal alınabilir.
Resim 24.
Kültüre alınmış üçgül bitkisi
Beyaz
Üçgül
Ülkemizde
hayvan yemi olarak geniş alanlarda ekimi yapılan beyaz üçgül, aynı zamanda
arılar için önemli bir nektar kaynağıdır. Mart ayından Eylül ayına kadar
çiçekli kalabilen beyaz üçgülün balı, kovandan yeni alındığı zaman renksiz veya
çok açık sarıdır. Kovandan alındıktan çok kısa bir süre sonra şekerlenir. Beyaz
üçgül balının güzel bir tadı vardır ve oldukça yumuşaktır. Bir dönüm beyaz
üçgül ekili tarladan 10 kg bal alınabilir.
Ayçiçeği
Ülkemizde
geniş alanlarda ekimi yapılan önemli bir tarım bitkisidir. Trakya bölgesinde
yoğun olarak yetiştirilir. Arı, ayçiçeğinin nektarını alırken bu bitkinin
tozlaşmasına katkıda bulunarak döllenmesini sağlar ve böylelikle ürün ve kalite
artışına neden olur. Ayçiçeğinin çiçeklenme dönemi Temmuz ayıdır. Ayçiçeği balı
kovandan yeni alındığında altın sarısı rengindedir. Kendine özgü bir tadı
vardır. Ayçiçeği balı çok çabuk kristalleşir. Kristalleştiği zaman mum gibi
görünür. Bir dönüm ayçiçeği ekili tarladan 5 kg bal elde edilebilir.
Resim 25.
Ayçiçeği tarlası ve arı kovanı
Yonca
Bu bitkinin
değişik türleri ülkemizde doğal olarak yetişmekte olup bir kaçı da kültüre
alınarak hayvan yemi olarak kullanılmaktadır. Yonca, çok yıllık bir bitkidir.
Menekşe moru renginde çiçekleri vardır. Yüksekliği 250-2000 metre olan taşlık
yamaçlarda, çayırlarda ve step alanlarda rastlanır. Çiçeklenme dönemi Mayıs'ta
başlayıp Eylül'e kadar devam eder. Zonguldak, Gümüşhane, Erzurum, Kars,
Nevşehir, Sivas, Erzincan, Muş, Ağrı ve Gaziantep'te doğal olarak bulunur.
Yonca balı,
yeni hasat edildiğinde açık sarı renktedir ve çabucak kristalleşir.
Kristalleşen yonca balı katı ve krem rengi bir görünüm kazanır. Balının çok
güzel bir aroması ve kendine özgü bir tadı vardır. Bir hektar yoncadan 400 kg
dan fazla bal alınır. Nektarının bol olması ve kaliteli bal vermesi nedeniyle
yonca önemli ballı bitkiler arasında yer almaktadır.
2.
Doğada Kendiliğinden Yetişen Bitkiler
Ülkemiz bu
bitkiler yönünden oldukça zengindir. Genellikle nitelikli nektar veren
bitkilerdir ve arıcılık için büyük önem taşırlar. Bunların pek çok türleri
vardır. En önemlileri; kekik, adaçayı, taş yoncası, hindiba, ballıbaba,
korunga, lavanta, muhabbet çiçeği, nane, fiğ ve diğer türlerdir. Bunlar karışık
olarak meralarda bulunur, kendi kendine yetişir, tohum saçar ve nesillerini
sürdürürler. Bu bitkilerin bazılarının çiçeklenme zamanı, yayılış alanı ve bal
özellikleri aşağıda verilmiştir.
Adaçayı
Ülkemizde
bir çok türü doğal olarak yetişen bu bitkinin yaklaşık yedi türü ballı bitki
olarak bilinmektedir. Bitki çok yıllık olup boyu 30-60 cm arasında değişir.
Yaprakları sık tüylüdür. Çiçekleri açık sarı renktedir. Adaçayının çiçeklenme
dönemi Temmuz başından Ekim sonuna kadar devam eder. Ülkemizde Kırklareli,
Kocaeli, Zonguldak, Sinop, Ordu, Trabzon, Erzurum, Kars ve Hatay'da doğal
olarak yetişir. Adaçayı balının rengi açık sarıdır. Tadı ve kokusu çok
güzeldir. Balının karakteristik aroması ile diğer ballardan kolaylıkla ayrılır.
Adaçayı balının kristalleşmesi oldukça yavaştır. Bir dönüm Adaçayı ekili
alandan 6,5 kg bal alınabilir. Bu bitkinin kültüre alınması arıcılık için büyük
önem taşımaktadır.
Resim 26.
Arılar için çok iyi nektar olan adaçayı
Kekik
Ülkemizde yaygın
olarak yetişen bir bitkidir. Bu bitkinin beş farklı türü ballı bitki olarak
bilinmektedir. Yol kenarlarında, tepelerde ve dağlarda yetişen kekik hoş
kokuludur ve çok yıllıktır. Kekik bileşiminde "timol" içeren uçucu
bir yağ vardır. Çiçeklenme dönemi Mayıs başından Ağustos sonuna kadar devam
eder. Bu tür ülkemizde Ankara, Amasya, Çankırı, Kastamonu, Bolu, Trabzon ve
Kütahya'da doğal olarak yetişir. Kekik balı açık altın sarısı renktedir. Tadı
ve aroması çok güzeldir. Kekik balı enzim içeriği bakımından çok zengindir.
Resim 27.
Kekik bitkisi
Resim 28.
Fiğ bitkisi
Beyaz
Ballıbaba
Beyaz
ballıbaba da ballı bitkiler listesinde yer almaktadır. Ancak nektar bezlerinin,
çiçeğin dip kısmında olması nedeniyle arılar bu çiçeğin nektarından
yararlanamazlar. Bu bitki, güzel kokulu beyaz çiçeklere sahiptir. Beyaz
ballıbabadan arılar sadece polen toplarlar. Bitkinin çiçeklenme süresi Mayıs
başından Ağustos sonuna kadar devam eder. Giresun, Gümüşhane, Bayburt, Kars,
Kayseri, Erzurum, Bitlis, Ağrı, Mersin ve Hakkari'de doğal olarak yetişir.
Peygamber
Çiçeği
Bu bitkinin
değişik türleri ülkemizde doğal olarak yetişmektedir. Peygamber çiçeği çok
yıllık bir bitkidir. Çiçekleri mor renklidir ve çok güzeldir. Son yıllarda bu
bitki toplanıp vazo çiçeği olarak pazarlanmaktadır. Arıcılık için büyük değer
taşıyan peygamber çiçeğinin tahribatı bu şekilde başlatılmış bulunmaktadır. Bu
durumun yetkili kurumlar tarafından engellenmesi gerekmektedir. Peygamber
çiçeği Türkiye'de çok yaygındır. Çiçeklenme dönemi Mayısta başlayıp Ağustos
sonuna kadar sürer. Balı açık yeşil-sarı renktedir. Tadı kendine özgü olup hafif
acıdır. Kristalleşmesi geç olmaktadır. İç Anadolu Bölgesi için oldukça önemli
bir nektar kaynağıdır.
Geven
Türkiye'de
çok sayıda geven türü doğal olarak yetişmektedir. Ancak bu bitkinin sadece
birkaç türü ballı bitki olarak bilinmektedir. Nektarlı olan gevenlerin
çiçekleri, nektarsız olanlara göre daha gösterişlidir. Çok yıllık bir bitkidir.
Bu bitkinin bal kalitesi türüne göre farklılık göstermektedir. Geven balı su
rengindedir. Bazı türleri, bal arıları için zehirli etki göstermektedir.
Engerek
Otu
Bu bitkiye
ait 27 tür vardır. Ülkemizde doğal olarak yetişmektedir. Engerek otunun boyu 30
ile 50 cm arasında olup çok yıllık bir bitkidir. özellikle yol kenarlarında
yaygın olarak görülür ve yaprakları tüylüdür. Çiçekleri leylak mavisidir ve
güzelliği ile arıların dikkatini çekmektedir. Engerek otu Mayıs ayından Ekim
ayına kadar çiçekli kalabilir. Ülkemizde Kırklareli, İstanbul, Bursa, Bolu,
Kastamonu, Sinop, Samsun, Giresun, Erzurum, Çorum ve Ankara'da yaygın olarak
bulunur. Engerek otu önemli bir nektar kaynağıdır. Bu bitkiden üretilen bal
kaliteli olup geç kristalize olur. Balın rengi açık sarıdır ve çok güzel
aromaya sahiptir. Bir hektar engerek otu ekili alandan 300-400 kg bal alınması
mümkündür.
Sığır
Dili
Bir çok
Avrupa memleketinde bu familyanın bir çok türü süs bitkisi olarak kültüre
alınmıştır. Sığır dili çok yıllık bir bitkidir. Boyu 20-150 cm arasında
olabilir. Çiçekleri koyu mavi renkte olup çok güzeldir. Çiçeklenme dönemi
Nisandan Ağustosa kadar sürer. Tarla ve bozkırlarda bu bitkiye sıkça rastlanır.
Türkiye'de Tekirdağ, İstanbul, Bursa, Ankara, Samsun, Artvin, Kars, Çanakkale,
Yozgat, Elazığ, Bitlis, Ağrı, Muğla, Antalya, Konya, Adana, Kahramanmaraş, Van
ve Mardin illerinde doğal olarak bulunur. Sığır dili balı, açık sarı renkte,
kristalleşmesi yavaş, hoş kokulu ve lezzetlidir.
Uyuz
Otu
Bu bitkinin
yaklaşık 80 türü ülkemizde doğal olarak yetişmektedir. Çok yıllık bir bitki
olup boyu 30-45 cm arasındadır. Çiçekleri açık eflatun renkte ve çok güzeldir.
Trabzon, Kars, Ardahan ve Gümüşhane'de doğal olarak yetişir. Çiçeklenme dönemi
Temmuz-Ağustos ayları arasındadır. Bir dönüm uyuz otu ekili alandan 20-50 kg
bal alınabilir. Balı açık sarı renkli ve kristalleşmesi çabuktur.
Karabaş
Otu
Bu bitkinin
yaklaşık 120 türü ülkemizde doğal olarak yetişmektedir. Çok yıllık bir
bitkidir. Karabaş otunun boyu 30-100 cm. arasında değişir. Bu bitkiye rutubetli
yol kıyılarında, kayın ve ladin ormanlarında rastlanır. Gül kırmızısı renkte ve
çok güzel çiçekleri vardır. Çiçeklenme dönemi Haziranda başlar ve Ekime kadar sürer.
Ülkemizde Kırklareli, İstanbul, Bolu, Kastamonu, Amasya, Giresun, Rize ve
Erzurum illerinde doğal olarak yetişir. Bu bitki, çiçeklenme süresinin uzun
olması nedeniyle önemli ballı bitkiler listesinde yer almaktadır. Karabaş
otunun balı oldukça açık sarı renkli olup kısmen geç kristalleşir.
Kristalleştiği zaman ince granüller oluşturur. Balın nane kokusuna benzer bir
kokusu vardır. Bir dönüm karabaş otu ekili alandan 10-20 kg arasında bal
alınabilir.
Erik
Otu
Bu bitkinin
5 türü ülkemizde doğal olarak yetişmektedir. Erik otu çok yıllık bir bitkidir.
Boyu 40 cm kadar olabilir. Çiçekleri açık eflatun renktedir. Çiçeklenme dönemi
Mayıstan Ekime kadar sürer. Çanakkale, İstanbul, Bursa, Çankırı, Sinop, Amasya,
Giresun, Rize, Çorum, Balıkesir, Eskişehir, Ankara, Kayseri, Malatya, Tunceli,
Muş, Bitlis, Aydın, Denizli, Antalya, Konya, Mersin, Adana, Mardin, Hakkari ve
Ordu'da doğal olarak yetişir.
Resim 29.
Erik Çiçeği
Erik
otunun çiçeklenme süresinin uzun olması ve ülkemizde çok yaygın olarak
bulunması nedeniyle bu bitki önemli ballı bitkiler listesinde yer
almaktadır. Erik otu balı açık sarı renktedir ve oldukça güzel bir tada
sahiptir. Bir dönüm erik otundan 20-50 kg arasında bal alınabilir.
3.
Ağaçlar ve Çalılar
Ülkemiz
nektar ve salgı üreten ağaçlar yönünden değerli türlere sahiptir. Ağaç ve
çalılar içinde nektar ve salgı üretimi bakımından en önemlileri; akasya,
ıhlamur, okaliptüs, çam, funda, çeşitli meyve ağaçları, söğüt, yalancı akasya,
akçaağaç, böğürtlen, muz, kestane, koca yemiş, püren, erguvan ve meşedir.
Resim 30.
Erguvan bitkisi
Köknarların
ve bazı ibreli ağaçların çiçekleri nektar salgılamaz. Yalnızca bazı yaprak
bitlerinin çıkardığı artık maddeler ve geçen seneden kalan eski ibrelerin
sızıntıları arılar için bal kaynağı oluşturur. Köknar ibreleri yaz başında
sıcak günlerde tatlı su salgılar. Bu salgılama bir iki hafta gibi bir süre
devam eder. Ancak, çamlarda yaşayan böceklerin salgı üretmeleri uzun sürelidir.
Bu salgıların toplanarak çam balına dönüştürülmesi ülkemiz bal üretimi ve
ihracatı yönünden çok önemlidir. İhraç edilen balımızın tamamına yakını çam
balıdır.
Bu
bitkilerden bazılarının çiçeklenme veya salgı zamanı, yayılış alanı ve bal
özellikleri aşağıda verilmiştir.
Resim 31.
Çam ağacında çam koşnili-basra.
Akasya
Değişik
iklim koşullarına kolaylıkla uyum sağlayabilen akasya, ülkemizde yaygın olarak
rastlanabilen bir ağaç türüdür. Akasyanın arıcılık açısından oldukça önemli bir
yeri vardır. Görünümü ile de park ve bahçelere ayrı bir özellik katan akasya
dikiminin hızlandırılmasına ülke çapında önem verilmelidir. Ağaçlandırma
yapılacak bölgelere dikilecek her akasya ağacının üretici ve ülke ekonomisine
katkısı büyük olacaktır. Akasyanın çiçeklenme dönemi bölgelere ve yüksekliğe
bağlı olarak Nisan-Haziran ayları arasındadır. Akasya balının tadı ve kokusu
çok güzeldir ve oldukça geç kristalleşir. Kendine özgü parlaklık ve akıcılığını
uzun süre kaybetmez. Bir dönüm akasyadan 150 kg bal üretilir.
İğde
Bu
familyanın iki türü Türkiye'de doğal olarak bulunur. İğde, bazı bölgelerde
ağaççık, bazı bölgelerde ise ağaçtır. Çiçekleri açık sarı renktedir. İğde
çiçeğinin güzel kokusu herkes tarafından bilinir. Arılar sabahın erken
saatlerinden günün geç vakitlerine kadar iğde çiçeklerini ziyaret ederler.
Çiçeklenme süresi bulunduğu bölgeye göre değişir. Ilıman iklimin hüküm sürdüğü
alanlarda Nisan ayında, daha iç bölgelerde ise Mayıs ve Haziran aylarında
çiçeklenme gözlenir. İğdenin nektarı çok fazla değildir ve geniş alanlarda
ekimi yapıldığı zaman arıcılık açısından değer kazanır.
Resim 32.
Söğüt çiçeği ve arı
Söğüt
Arılar için
özellikle erken ilkbaharda önemli bir nektar ve polen kaynağıdır. Ülkemizde
sulak arazilerde doğal olarak yayılış gösterir. 1 dekar söğüt alanından 10-15
kg bal alınabilir. Balı geç kristalize olup sarı renklidir.
Kestane
Ülkemizde
Karadeniz, Ege, Marmara ve Akdeniz bölgelerinde doğal olarak yetişir.
Haziran-Temmuz aylarında çiçeklenen kestaneden elde edilen balın rengi koyu
kahverengi olup acımsı ve kendine özgü keskin bir kokusu vardır. Tıbbî ballar
arasında kabul edilen kestane balı geç kristalize olur. Farenjit, astım,
kansızlık durumlarında iyileştirici özelliği vardır.
Yakı
Otu
Bu bitkinin
21 türü Türkiye'de yetişmektedir. Çok yıllık bir bitkidir. Çiçekleri pembe
renkte ve çok güzeldir. Bazı ülkelerde yakı otu kültüre alınmıştır ve
yetiştiriciliği yapılmaktadır. Yüksekliği 600-3000 m arasında olan yeşil
alanlarda, ormanlarda ve kayalık bölgelerde yakı otuna rastlamak mümkündür.
Bursa, Ankara, Sinop, Ordu, Giresun, Trabzon, Kars, Balıkesir, Kütahya,
Kayseri, Erzurum, Bitlis, Ağrı, Antalya, Van ve Adana'da bulunur. Balının rengi
açık yeşildir. Kristalleştiği zaman beyaz bir renk alır. Balının çok güzel bir
tadı ve aroması vardır. Bir hektar yakı otu ekili alandan 600 kg bal
alınabilir.
Okaliptüs
Okaliptüs,
park ve bahçelerde süs bitkisi olarak da kullanılmaktadır. Her zaman yeşildir
ve Akdeniz Bölgesi ikliminden hoşlanmaktadır. Bu bitkilerin boyu 30 metreye
kadar çıkabilir. Çok yoğun sarı çiçekleri vardır. Türkiye'de en çok Mersin ve
Adana bölgesinde bulunmakla birlikte İstanbul, İzmir, Antalya ve Hatay'da da bu
bitkiye rastlamak mümkündür. Çiçeklenme dönemi türe ve bölgeye göre
Kasım-Haziran ayları arasındadır. Balı yavaş kristalize olur.
Resim 33.
Okaliptüs ormanı
Narenciye
Narenciye
bitkileri arasında portakal ve limon arılar için önemli nektar kaynaklarıdır.
Ülkemizde Akdeniz ve Ege bölgelerinde geniş alanlarda kültüre alınmıştır. Balı
kendine has hoş kokulu olup C vitamini bakımından zengindir.
Püren
Ülkemizde
Akdeniz, Ege, Trakya ve Karadeniz bölgelerinde doğal yayılış gösteren pürenin
ilkbahar ve sonbaharda çiçeklenen türleri vardır. Çiçekleri pembe ve mor renkli
olup arılar için zengin nektar ve polen kaynağıdır. Püren balı kendine has
aromalı, hafif acımtırak, oldukça kıvamlı ve kıymetlidir.
10.
BöLÜM
GEZGİNCİ
ARICILIK VE ARILARININ ZİRAİ MÜCADELE İLAÇ UYGULAMALARINDAN KORUNMASI
1.
Gezginci Arıcılık
Bir
koloniden daha fazla ürün alabilmek ve bitkilerde tozlaşmayı sağlamak
amacıyla kovanların bir yerden başka bir yere taşınmasına "gezginci"
(seyyar) arıcılık denir. Arıcılık yapılan bölgede çiçeklenmesi kısa süren az
sayıda ballı bitki varsa gezginci arıcılık yapıp kovanları nektar ve polen
kaynakları yönünden zengin başka yerlere taşımak gerekir. Gezginci arıcılık
sayesinde değişik zamanlarda değişik bitkilerden yararlanılarak daha çok ürün
almak mümkün olur.
Kovanların
taşınması ilkbahar sonu ve yaz başlangıcında sahil ve ovalardan yüksek
yaylalara; yaz sonu ve sonbaharda ise çam ve sahil bölgelerine olur.
2. Gezginci
Arıcılıkta Dikkat Edilecek Hususlar
önceden
gidilecek yerin bitki örtüsü, nektar ve polen zenginliği araştırılmalıdır.
Konaklama yeri, rüzgar almayan ve sel yataklarının dışında olmalıdır. Konaklama
yeri olarak; tepelerin güney-doğu yamaçları, zirai mücadele ilaçlaması
yapılmayan ve ana yoldan uzak yerler tercih edilmelidir.
Gezginci
arıcılık yapılacak bölge bulaşıcı ve yayılıcı arı hastalık ve zararlılarından
ari olmalıdır. Arılıklar arasındaki mesafe doğal florada 1 km'den, narenciye,
ayçiçeği, pamuk ve çam gibi yoğun nektar veya salgının olduğu yerlerde ise 500
metreden az olmamalıdır. Arılıklar arası mesafenin hesaplanmasında bölgedeki
ballı bitkilerin yoğunluğu, nektar veya salgı üretme kapasiteleri ve
arılıkların kovan sayıları dikkate alınmalıdır. Aksi halde mevcut potansiyel,
koloni sayısının azlığı nedeniyle ya yeterince ya da koloni sayısının fazlalığı
nedeniyle ekonomik olarak değerlendirilemez.
Gezginci
arıcılığın temel unsuru olan arı nakillerinde; yükleme, nakil ve indirme
işlemleri sırasında kovanlar sarsılmamalıdır. Kovanlar tam dolu olarak
taşınmamalı, yeterli havalandırma sağlanmalıdır. Nakiller gece yapılmalı, çok
uzun yollarda, arılar ara konaklama yerinde gündüz açılarak dinlendirilmelidir.
3.
Zirai Mücadele İlaçları ve Arıcılık
Hızla
artmakta olan dünya nüfusunun beslenme ihtiyacını karşılayabilmek için bitkisel
ve hayvansal üretimin artırılması temel bir hedef olarak ortaya çıkmaktadır.
Bitkisel üretimin artırılmasında pek çok teknik kullanılmaktadır. Bu
tekniklerin tam anlamıyla verime yansıması ancak tarımı yapılan bitkilerin
hastalık ve zararlılarına karşı etkili bir mücadele ile mümkündür. Kültür
bitkilerinde zarar veren çeşitli hastalıklara, böcek ve yabancı otlara
karşı zirai mücadele yapılmakta ve genellikle kimyasal ilaçlar
kullanılmaktadır. Bu kimyasal ilaçlar hem bal üreten, hem de bitkilerin
tozlaşmasında hayati öneme sahip olan bal arılarına zarar vermekte, onların
ölümlerine neden olmaktadır.
Tarımda
kullanılan ilaçların bal arılarına olan zararlı etkileri; kullanılan ilacın
cinsi, uygulama yeri ve zamanı, uygulanan dozu, etki süresi, ilaçlama yöntemi,
ilaçlama günlerindeki meteorolojik koşullar gibi pek çok faktöre bağlı olarak
değişebilmektedir. Hatalı ve tekniğine uygun olmadan kullanılan bazı zirai
mücadele ilaçlarıyla kirlenen su kaynakları ve polen tozları, çok sayıda ergin
arı ve yavru ölümlerine neden olmaktadır. Toz halinde kullanılan zirai ilaçlar,
sıvı halde atılan ilaçlara oranla arılar için daha zararlıdır. Çünkü toz
halindeki ilaçlar, daha kolay yayılır ve polenle birlikte kovana
taşınabilirler.
4.
Arıların İlaç Uygulamalarından Korunması
Arılar, arı
ürünlerinin üretimi yanında, bitkilerde tozlaşmayı sağlayarak meyve ve tohum
oluşumuna da yardım ederler. Bu nedenle bal arılarının korunmasında arıcılarla
birlikte bitki üreticilerine de görevler düşmektedir. Bu anlamda, arılarla
çiçekler arasında milyonlarca yıldan beri var olan karşılıklı yarar ilişkisine
dayanan işbirliği, bitki üreticisi ile arıcı arasında da sağlanmalıdır.
Arıların ilaç uygulamalarının zararlı etkilerinden korunmasında arıcı, bitki
üreticisi ve Devlet tarafından alınabilecek bazı önlemler aşağıda
sıralanmıştır.
Arıcılarca
Alınabilecek önlemler
* Daha az
risk taşıyan bir arılık yeri seçilmelidir.
* Kolay
taşınabilen, havalandırması iyi, gezginci arıcılık için uygun kovanlar
kullanılmalıdır.
* Kısa süre
etkili ilaçlar kullanılarak yapılan ilaçlamalarda, kovan içerisine su
emdirilmiş sünger bırakmak, yeterli havalandırma sağlamak ve kovanların üzerine
ıslak çuval veya bez örtmek suretiyle arılar 1-2 gün kapalı tutulabilir.
* Uzun süre
kalıcı etkili ve arılar için çok tehlikeli ilaçların kullanılması durumunda
koloniler ilaçlama sahasından en az 7-8 km uzaklıkta emin bir yere
taşınmalıdır.
* Arılıkta
suluk bulundurularak arıların tehlikeli olabilecek başka kaynaklardan su
almaları en aza indirilmelidir.
Bitki
Üreticilerince Alınabilecek önlemler
* Bir
zorunluluk yoksa ilaçlamalar bitkilerin çiçeklenme dönemlerinde yapılmamalıdır.
* Arılar
için daha az tehlikeli olan ilaçlar seçilmelidir.
* Toz
ilaçlar yerine sıvı ilaçlar tercih edilmelidir.
*
İlaçlamalar arıların kovanda oldukları akşam saatlerinde yapılmalıdır.
* Kullanılan
ilaç ve ilaç atıkları sulara bulaştırılmamalıdır.
* Bitki
üreticisi, ne zaman ilaçlama yapacağını ve hangi ilaçları kullanacağını
çevresindeki arıcılara önceden bildirmelidir.
Devletçe
Alınabilecek önlemler
* Arılar
için daha az zararlı ilaçların üretim ve kullanımına öncelik verilmeli, bitki
üreticileri bu yönde teşvik edilmelidir.
* Arıcılar
ve bitki üreticileri, mücadele ilaçlarının arılar üzerindeki etkileri konusunda
eğitime tabi tutulmalıdır.
* Arıların
meyve ve tohum üretiminde ürün miktarı ve kalitesine olan katkıları bitki
üreticilerine açıklanmalıdır.
* Konuyla
ilgili kanun, tüzük ve yönetmelikler hazırlanmalı ve bitkilerle arılar arasında
milyonlarca yıldır süregelen karşılıklı yarar ilişkisi ve işbirliği, arıcı ve
bitki üreticisi arasında da sağlanmalıdır.
11.
BöLÜM
ARI
HASTALIKLARI VE ZARARLILARI
A- Arı
Hastalıkları ve Sınıflandırılması
Arının
gelişme dönemi pek çok hastalık etmeni ve zararlı için uygun ortam
oluşturduğundan arılarda çok sayıda hastalık ve zararlı görülmektedir. Bununla
birlikte, dünyadaki hızlı ulaşım, kıtalar ve ülkelerarası arı, arı ürünleri ve
arıcılık malzemeleri ticareti arı hastalıklarının kısa sürede tüm ülkelere
yayılmasına neden olmaktadır.
Benzer
şekilde, gezginci arıcılık da hastalık ve zararlıların ülke içindeki hızlı
yayılışında önemli bir etkendir. Arı hastalıkları genellikle ilkbahar aylarında
görülür. Bunun başlıca nedeni ilkbahar aylarında özellikle yavru yetiştirme
faaliyetinin büyük hız kazanmış olması ve beklenmeyen soğuk ve yağışlı
havalardır. Bu nedenle bu kritik dönemde arıların özellikle yavru
hastalıklarına karşı korunması için, koloni kontrollerinde koloninin üşütülmemesine
özen gösterilmelidir
Arı
hastalıkları, hastalığı oluşturan etmene göre; bakteriyel (Amerikan ve Avrupa
Yavru Çürüklüğü, Septisemi), fungal (Kireç ve Taş hastalığı), viral (Kronik ve
Akut Arı Felci), paraziter (Varroa jacobsoni ve Acarapis voodi) ve Protozoan
(Nosema ve Amoeba) ya da hastalığın oluştuğu konukçuya göre; Ergin ve Yavru Arı
Hastalıkları olarak sınıflandırılabilir. Pek çok patojen arıların gerek gelişme
gerekse yetişkin dönemlerinde hastalık oluşturabilir. Ancak bu
patojenlerin hepsi aynı derecede tehlikeli değildir. Amerikan yavru
çürüklüğü ve varroa gibi çok tehlikeli ve hızlı yayılıcı bazı arı hastalık ve
zararlılarının kontrolünde "Ulusal Kontrol Programları"na ihtiyaç
duyulur. Halihazırda ülkemizde mevcut olup ve ülkemiz arıcılığı için
önemli bulunan bazı arı hastalık ve zararlıları aşağıda verilmiştir.
1.
Yavru Hastalıkları
a) Amerikan
Yavru Çürüklüğü
Ülkemizde
ihbarı zorunlu yavru hastalıklarından olan bu hastalığın etmeni Paenibacillus
larvae adlı bir bakteridir. Değişik çevre şartlarında uzun bir yaşam süresi
olan sporları besleme görevi yapan bakıcı arılar tarafından larvaya
bulaştırılır. Hastalığın yayılmasını sağlayan sporlar kovanın herhangi bir
yerinde, peteklerde, bal ve balmumunda veya herhangi bir ortamda 35-60 yıl
canlı kalıp bu süre sonunda bile hastalık oluşturabilirler. Bu nedenle bu
hastalığa karşı gerekli hassasiyetin gösterilmesi ülkemiz arıcılığının geleceği
yönünden hayati önem taşımaktadır.
Resim 34.
Hastalık şüphesi olmayan sağlıklı kapalı yavru
Amerikan
yavru çürüklüğü görüldüğünde veya şüpheli durumlarda Tarım ve Köyişleri
Bakanlığının İl ve İlçe Müdürlüklerine veya Ankara Etlik ve İzmir Bornova'da
bulunan Veteriner Kontrol ve Araştırma Enstitülerine ya da Ek.1'de adresleri
verilen arıcılık konusunda uzmanlaşmış kurumlardan birine başvurularak teknik
yardım istenmelidir. Ayrıca, bu hastalığın ihbar edilmesi kanuni bir
zorunluluktur. Hastalıklı kolonilerin nakilleri de yasaktır. Arıcı her şeyden
önce kendi geleceği için bu kurallara uymalıdır.
Hastalığın
Belirtileri
Yavrulu
petekler incelendiğinde öncelikle düzensiz yavru görünümü dikkat çeker. Kapalı
yavrulu hücreler arasına dağılmış düzensiz açık yavru ya da boş hücreler
gözlenebilir. Dışbükey görünümünde olması gereken kapalı yavru hücreleri içe
çökmüş, çukurumsu görüntü sergiler ve üzerleri deliktir. Hastalıklı yavru
beyazdan sarıya daha sonra da kahverengine dönüşür, bir çöple dışa çekildiğinde
iplik şeklinde uzar ve tutkal gibi kokar. Çürüyerek ölmüş yavrunun kalıntısı
hücre yan duvarı ve tabanına yapıştığından arılarca temizlenmesi zordur.
Mücadelesi
Bu
hastalıkla en kesin ve en etkili mücadele yöntemi, hastalıklı kolonilerin
tümüyle yakılarak yok edilmesidir. Böylece, hastalığın diğer kolonilere
bulaşması önlenmiş olur. Bazı ülkelerde hastalıklı kolonilerin yakılması yasal
bir zorunluluktur. Bakteri sporları antibiyotiklerle öldürülemediği için
hastalıkla mücadelede antibiyotik uygulamasının fazla bir yararı olmaz.
Antibiyotik uygulaması hastalığı baskı altına alabilir ancak uygulamadan
vazgeçildiği anda hastalık tekrar görülür. Daha önemlisi, bu tür koloniler
arılıktaki diğer sağlıklı koloniler ve bölge için sürekli hastalık kaynağı
olurlar. Arıları ve petekleri yakılmış koloninin, boş kovanı ve kovan kapağı
pürümüzle en ince detaylarına kadar yakılıp 40 lt suya 400 gr sodyum hidroksit
katılarak elde edilen sıvı ile yıkandıktan sonra tekrar kullanılabilir. Diğer
alet ve ekipmanlar da bu sıvı ile yıkanmalıdır.
Hastalıktan
uzak kalmak için arı satın almalarda ve temel petek kullanımında dikkatli
olunmalıdır. Temel petek kullanırken temel peteğin hiçbir zaman hastalık
geçirmemiş kolonilerden elde edilmiş balmumundan üretilmiş olmasına özen
gösterilmelidir. Temel petek mutlaka sterilize edilmiş balmumundan üretilmiş
olmalıdır. Hükümlerine uyulması zorunlu olan "Arıcılık Yönetmeliği"ne
göre de temel petek yapımında kullanılacak balmumu 110 oC'da 12 saat süre ile
sterilize edilmelidir.
Resim 35.
Amerikan yavru çürüklüğünün tipik görüntüsü, çökük ve delikli kapalı yavru
hücreleri
Resim 36.
Amerikan yavru çürüklüğünün çöp testi, kalıntının iplik gibi uzaması
b)
Avrupa Yavru Çürüklüğü
Dünyada en
yaygın görülen hastalıklardan biridir. Hastalığın etmeni en son yapılan
sınıflandırmaya göre Melisococcus pluton adında bir bakteridir. Hastalıkta
diğer bazı (sekonder) bakteri türleri de görülür ancak bunlar doğrudan hastalık
oluşturmazlar fakat ölü larvanın kokusu ve kıvamı üzerinde etkili olurlar.
Resim 37.
Hastalık şüphesi olan bir petek görüntüsü
Hastalığın
Belirtisi
Hastalığın
kendine özgü kokmuş et ya da balık kokusunu andıran kokusu kovan açıldığında
algılanabilir. Açık yavru döneminde ölmüş larvalar koyu kahverengi ve siyaha
yakın renktedir ve larvadaki renk değişimi önemli bir belirtidir. Hastalığın
çok şiddetli seyrettiği durumlarda kapalı yavru gözlerinde de görülebilir.
ölmüş larva bir çöple çekildiğinde Amerikan yavru çürüklüğünde görülen ipliksi
uzama görülmez, kolayca petek hücresinden çıkartılabilir. Genellikle, Amerikan
yavru çürüklüğü kapalı yavrularda görülürken Avrupa yavru çürüklüğü açık
yavrularda görülür.
Mücadelesi
Amerikan
yavru çürüklüğündeki uygulamanın aksine şiddetli durumlar hariç, bu hastalıkta
arıların ve yavru peteklerin imhasına gerek yoktur. Koloninin ana arısı bir
süre kovan içerisinde kafeslenerek yumurta atması engellenir. Oxytetracycline,
erythromycin veya diğer antibiyotik uygulamaları ile tedavi edilebilir. Ancak,
antibiyotik kullanımı konusunda mutlak surette bir uzmanın görüş ve önerileri
alınmalıdır. Çünkü antibiyotikler belli aralıklarla, belli dozlarda ve belli
bir süre için kullanılması gereken maddelerdir. Aksi halde arı kolonisine, aile
bütçesine ve balın kalitesine zarar verilir. Antibiyotik verilen kovanın balı
uzun bir süre tüketilmemelidir. örneğin bu sürenin oxytetracycline grubu için
en az 8 hafta olmasına karşın diğer antibiyotik grupları için 1 yıla kadar
çıkabilir.
Arılıkta
kullanılan ekipman ve hastalıklı kolonilerin boş kovanları 50 lt suya 1 kg
soda veya 1/1'lik amonyum klorid eriyiği ile dezenfekte
edilmelidir.
Resim 38.
Avrupa yavru çürüklüğünde hastalıklı açık yavrudaki renk değişimi
Yavru
Çürüklüğü Hastalıklarından Korunma
Gerek
Amerikan yavru çürüklüğü gerekse Avrupa yavru çürüklüğü hastalıklarından
korunmak için;
* Arılık her
zaman temiz ve düzenli olmalıdır.
* Arı ve ana
arı satın alırken alımlar, sağlık belgesi veren ve güvenilir kurumlardan
yapılmalıdır.
* İkinci el
alet-ekipman alındığında bunlar dezenfekte ve sterilize edilmelidir.
* Amerikan
yavru çürüklüğü hastalığının bulaşmasını ve yayılmasını sağlayan bakteri
sporları bal içinde yıllarca yaşayabildiğinden arılar kaynağı belli olmayan ya
da hastalık geçirmiş arılıklardan elde edilen ballarla beslenmemelidir.
* Kaynağı
belli olmayan oğullar arılığa alınmamalıdır.
* Arılıkta
yağmacılığa meydan verilmemelidir. Kovanların yerleşme düzeni arıların yanlış
kovanlara girmelerini önleyecek şekilde olmalıdır. Bunun için kovanların uçuş
delikleri farklı yönlere bakmalı ve kovanlar arası mesafe 1-2 m'den az
olmamalıdır. Mümkünse bu mesafe artırılmalıdır.
* Koloniler
arasında petek alış-verişi yapılırken dikkatli davranılmalıdır.
* Mümkün
olduğunca eski petek kullanmaktan kaçınılmalıdır.
* Koloniler
nektar ve polen kaynağı yönünden zengin bölgelerde tutulmalı, hastalık riski
bulunan yerlere arı götürülmemelidir.
* Koloniler
sürekli kontrol edilmeli, hastalığın yayılmasını önleyen en etkili yolun erken
teşhis olduğu unutulmamalıdır.
c)
Kireç Hastalığı
Etmeni
Ascosphaera apis adlı bir fungus (mantar) olan yavru hastalığıdır. Hastalıklı
larvalar mumyalaşmış olup siyahımsı, gri veya beyaz renktedirler. Hastalığın
ilk dönemlerinde beyazlaşmış larvalar iki parmak arasında ezilebildiği halde
ileri dönemde pirinç tanesi gibi sertleşerek arılar tarafından kovan önüne ve
uçuş tahtası üzerine atılırlar.
Hastalığın
etmeni olan sporlar toprak altında ve değişik ortamlarda 15 yıl etkinliğini
sürdürebildiğinden ve rüzgarla sürüklenebildiğinden bu hastalıkla daha çok
kültürel önlemlerle mücadele edilerek başarılı sonuçlar alınabilir.
Hastalığa
neden olan fungus, yeterli havalandırmanın olmayışı sonucu kovanda biriken CO2
ve nemli ortamda gelişir. Bu nedenle kovanlar sehpalar üzerine yerleştirilerek
havalandırma sağlanmalı ve nemden korunmalıdır. Kireç hastalığına karşı
alınabilecek bir başka önlem, hastalığa yakalanan kolonilerin ana arılarının
hastalığa yakalanmayan kolonilerden üretilen yeni ana arılarla
değiştirilmesidir.
Zayıf
koloniler hastalığa daha hassastırlar. Bunun için güçlü kolonilerle çalışmak en
iyi kültürel yöntemdir. Kolonilerin beslenmesi ve arılara doğal nektar kaynağı
sağlanması da bu hastalığa karşı etkin bir mücadele yöntemidir. Kolonide stres
oluşturan açlık, üşütme ve rahatsız etme gibi durumlar yanında bölme yaparak
koloni işçi arı varlığının azaltılması, gereksiz ve yanlış antibiyotik
kullanarak larvanın sindirim sistemindeki faydalı floranın tahrip edilmesi
kireç hastalığının ortaya çıkmasına veya şiddetinin artmasına neden olan
uygulamalardır. Bu uygulamalardan kaçınmak, güçlü koloniler ve genç ana
arılarla çalışmak alınabilecek en iyi koruma tedbirleridir.
Kireç
hastalığının tedavisinde koloni şartlarında uygulanan ilaçlı mücadele
denemelerinden bugüne kadar tatmin edici olumlu sonuçlar alınamamıştır.
Resim 39.
Kireç hastalığında mumyalaşmış larvalar
2.
Ergin Arı Hastalıkları
a) Nosema
Nosema apis
adı verilen tek hücreli bir mikroorganizmanın neden olduğu, oldukça
tehlikeli sayılan ergin arı hastalığıdır. Hastalığa yakalanmış kolonilerde
davranış değişimi ve hızlı yaşlanma görülür. Hastalığın kesin olarak tanınması
için hasta arı midesinin makroskobik veya mikroskobik incelenmesi gerekir.
Normalde
saman rengi olan sağlam arı midesi hasta arıda katı, kirli ve beyaz renktedir.
Hastalık yıl içerisinde çeşitli zamanlarda görülebilmekle beraber en yüksek
düzeyde ilkbaharda, ikinci derecede ise sonbaharda ortaya çıkar.
Nosemaya
yakalanmış kolonilerde; çerçevelerin, peteklerin, kovan kapağı ve uçuş tahtası
üzerinde turuncu ve beyaz renkte arı pisliği görülür. Hastalığın yayılması
besin yoluyla olur. Hasta arılar bakıcılık gücünü kaybederler, uçamazlar ve
kovan etrafında sürünürler.
Nosema
hastalığının önlenmesi ve tedavisinde fumagillin uygulaması yapılır. İlaç
ilkbahar ve sonbaharda şerbetle birlikte verilir. özellikle sonbaharda şurupla
birlikte verilen fumagillin iyi bir tedbirdir. Kolonilerin polen dışında polen
yerine geçen kek karışımları ve kış aylarında salgı ballarıyla beslenmesi
hastalığa sebep olabilen uygulamalardır. Hastalık daha çok besleme hataları
sonucu ortaya çıkar. Bu hastalıkla ilişkili olarak, arıların bal ve polen
dışında herhangi bir maddeye ihtiyaç duymadıkları unutulmamalıdır.
3.
Paraziter Hastalıklar
a) Varroa
Bu hastalık,
Varroa jacobsoni adlı bir dış parazitin sebep olduğu, hem yetişkin arıda hem de
yavruda zarar oluşturan, çok hızlı gelişmesi ile tüm dünya üzerine yayılan ve
mücadele edilmediği taktirde kolonilerin sönmesine neden olan tehlikeli
paraziter bir hastalıktır.
Varroanın
dişisi oval görünümde ve koyu kahve renktedir. Vücut uzunluğu 1.1-1.3 mm, eni
ise 1.5-1.7 mm arasında değişmektedir. Vücudun alt kenarı 4 çift bacak ile
çevrilidir. Ağız yapısı sokucu ve emicidir. Gerek ergin gerekse larva ve pupa
döneminde arının kanını emerek beslenir. Bu nedenle arıya her dönemde zarar
verir. Erkek varroa, sarı-gri renkte yuvarlak görünümlü, dişi varroaya oranla
daha yumuşak bir kitin ile kaplıdır. Erkek varroalar dişi ile çiftleşme sonrası
öldüklerinden yetişkin arı üzerinde görülmezler.
Varroanın
kolonilerde üremesi ilkbahar kuluçka faaliyetiyle birlikte başlar. Sonbaharda
bu faaliyetin sona ermesine kadar sürer. Kışı yalnızca ergin dişiler geçirir.
Varroanın üreme ve gelişmesi kapalı yavru gözlerinde gerçekleşir. Ergin dişiler
yavru gözlerinin kapanmasından hemen önce bu gözlere girerek iki gün sonra
yumurta bırakmaya başlarlar. İlk 24 saatte yumurtalardan 6 bacaklı larvalar
çıkar ve tüm gelişim erkeklerde 6-7 günde, dişilerde ise 8-10 günde
tamamlanmaktadır. Gelişimini tamamlayan varroalar kapalı yavru gözü içinde
çiftleşirler. Çiftleşmeden hemen sonra erkek ölür. Dişiler ise beslenmeyi
sürdürerek arıların gözden çıkması ile birlikte gözü terk ederler.
Ergin dişi
varroalar kışın 5-6 ay yazın ise 2-3 ay yaşarlar. Ergin dişi varroanın yavru
gözüne 5 ve daha fazla yavru bırakması durumunda arı gelişmesini tamamlayamaz
ve siyahımsı-gri renkte kanatsız olarak çıkar. Ancak bir görüşe göre
kanatsızlığın doğrudan varroaya bağlı olmadığı parazitin varlığında
etkisini gösterebilen bir virüse bağlı olduğu belirtilmektedir. Varroa
parazitinin gerek larva ve pupa gerekse ergin dönemde arının kanını emerek
gelişme ve çalışma aktivitesini zayıf düşürmesi başka hastalıkların da ortaya
çıkmasına neden olmaktadır.
Mücadelesi
Kimyasal
Mücadele
Varroanın
dünyada ve ülkemizde ilk görüldüğü yıllarda mücadele için uygun olan veya
olmayan bir çok ilaç varroa mücadelesinde kullanılmıştır. Günümüzde varroa
mücadelesi için piyasada 20 civarında ruhsatlı ilaç bulunmasına rağmen bazı
arıcılar ruhsatsız ilaç ve karışımlar kullanabilmektedir. Varroa mücadelesi
için ruhsatlandırılmamış hiçbir ilaç hiçbir zaman; ruhsatlı olanlar da
kullanılma dönemleri dışında özellikle de bal üretim dönemlerinde
kullanılmamalıdır. Aksi halde, bu ilaçların bal ve balmumundaki kalıntıları
insan sağlığını olumsuz yönde etkileyecektir.
Varroa
mücadelesinde bir başka önemli nokta mücadele dönemidir. Erken ilkbaharda
kolonilerde kapalı yavrunun olmadığı veya en az olduğu, sonbaharda ise kapalı
yavrunun sona erdiği son bal hasadından sonraki dönem en etkin mücadele
dönemidir. Varroa mücadelesinde altın kural; mücadelenin uygun zamanda, uygun
ilaçla uygun dozda yapılmasıdır. Bahsedildiği üzere varroa ile en iyi mücadele
zamanı erken ilkbahar ile geç sonbahardır. Kapalı yavru dönemindeki kimyasal
mücadeleden olumlu sonuç almak mümkün değildir. Çünkü hiçbir ilaç kapalı yavru
içindeki varroalara ulaşamamakta ve öldürememektedir.
Resim 40.
Varroa parazitinden dolayı ölmüş yetişkin arı
Resim 41.
Arı pupası üzerinde yetişkin dişi varroalar
Fiziksel
Mücadele
Bilindiği
gibi dişi varroalar ilkbahar döneminde yumurta atmak için erkek arı
gözlerini tercih ederler. Bu dönemde kolonilere üzerinde erkek arı gözü bulunan
petekler verilerek dişi varroaların erkek arı gözlerinde toplanması sağlanır.
Bu gözler kapandıktan sonra kovandan çıkartılarak imha edilir. Böylece dişi
varroanın bu dönemde attığı yumurtalar ve kendisi erkek arı pupaları ile
birlikte yok edilmiş olur. Bu dönemde koloniye yarısı kesilmiş petekli çerçeve
verildiğinde, arılar peteğin alt kısmına erkek arı gözlü yeni petek örerek
tamamlarlar. Varroalar erkek arı gözlerinde çoğalmayı tercih ettiklerinden
gözlerin kapanmasından hemen önce bu gözlere girerler. Bu gözlerin
kapanmasından sonra erkek arı gözlü petek kesilerek imha edilir. Bu yöntemle
kolonideki varroa miktarını azaltmak mümkündür. Ancak aynı zamanda işçi arı
gözlerinde de çoğalan varroalar etkinliğini sürdürür.
Bir başka
mücadele yöntemi, nektar akımı döneminde işçi arı gözleri içerisine bırakılan
varroa yumurtalarını yok etmeye yönelik çalışmadır. Bu yöntemde,
koloninin ana arısı ana arı ızgarası kullanılarak bir çerçeveye hapsedilir ve
böylelikle bütün varroa yumurtalarının bir petekte toplanması sağlanır. Bu
petek kapalı yavru döneminde kovandan çıkartılarak imha edildiğinde kovandaki
varroa yumurtalarının tamamı yok edilmiş olur. Bu yöntemin dezavantajı her
dönemde uygulanamaması ve koloni gelişimini kısmen engellemesidir.
B- Arı
Zararlıları
a) Petek
Güvesi
Büyük Petek
Güvesi (Galleria mellonella) ve Küçük Petek Güvesi (Achroia grisella) olmak
üzere iki türü vardır. Büyük petek güvesi daha zararlıdır. Petek güvesi
özellikle sahil şeridindeki arılıklarda daha sık görülür ve ciddi tahribatlar
oluşturur. Güvenin larvası zayıf kolonilerin peteklerinde ve balı süzülmüş
peteklerin saklanması sırasında, peteklerdeki balmumu ve polenle beslenerek
petekleri tahrip eder. Koloni güçlü olduğu ve tüm petekler arılarla sarılı
olduğu sürece koloni içinde zarar veremez. Bu yönüyle koloni içinde bulunan
peteklerin tümünün arılarla sarılmış olması güvenin çoğalmasını önler. Güve
sorunu ve tahribatı daha çok balı süzülmüş peteklerin saklanması sırasında
görülür.
Resim 42.
Petek güvesi ve zararı
Balı
süzülmüş peteklerin korunmasında fiziksel, kimyasal ve biyolojik metotlar
kullanılabilir. Peteklerin 10 oC'nin altında örneğin soğuk hava depolarında
saklanması peteklerde bulunan güve yumurtalarının açılımını ve larva gelişimini
engeller. Peteklerin 12 oC'da 3 saat veya 15 oC'da 2 saat bekletilmesi petekte
bulunan yumurta da dahil olmak üzere bütün gelişme dönemlerindeki güveyi
öldürür. Kimyasal mücadele olarak peteklerin saklandığı muhafazalı odalarda 1
m3 hacim için 50 g toz kükürt yakılarak peteklerde bulunan güve larvaları,
pupaları ve yetişkinleri öldürülebilir. Bu uygulamada güve yumurtaları ölmediği
için uygulamanın sıcaklığa bağlı olarak tekrarlanması gereklidir. Kimyasal
mücadele olarak arıcılar arasında sıkça görülen naftalin kullanılmamalıdır.
Kanserojen ve petrol ürünü olan naftalin bal ve balmumunda kalıntı
bırakmaktadır. Biyolojik mücadele olarak uygulanan Bacillus thuringiensis'in
temel peteklere katılması dış ülkelerde uygulanmakta olup ülkemizde bu uygulama
henüz yapılmamaktadır.
Resim 43.
Balı süzülmüş peteklerin korunması
b)
Eşek Arıları
Ülkemizde
Vespa orientalis ve Vespa crabro adlı türleri oldukça yaygındır. Yavru
yetiştirme dönemlerinde bal arılarını arazide besin toplarken veya kovan uçuş
tahtası üzerinden yakalayarak yuvalarına götürürler. Bazı yıllarda arılara
ciddi zarar verirler. Eşek arıları ile kesin bir mücadele yöntemi olmamakla
birlikte; yuvaların tahrip edilmesi, içine et, balık, ciğer konan tuzaklarla
sayılarının azaltılması, kovan giriş deliğinin daraltılması, böcek öldürücü
ilaç ve kıymadan yapılacak zehirli yem ile yuvalarındaki yavrularının
öldürülmesi faydalı olabilecek bazı uygulamalardır. En iyi yol, eşek arısı
sayısının çok arttığı dönemlerde kolonilerin bu bölgeden taşınmasıdır.
12.
BöLÜM
ARICILAR
İÇİN BAZI öNEMLİ öNERİLER
1. Teknik ve
gezginci arıcılığa uygun kovanlarla çalışınız.
2. Ekonomik
bir arıcılık için belli bir bilgi ve tecrübe kazandıktan sonra en az 50-60 adet
koloni bulundurunuz ve diğer arıcılarla işbirliği yapınız.
3.
Kolonilerde genç ve kaliteli ana arı bulundurarak güçlü kolonilerle çalışınız.
Arıcılıktan tatmin edici kazanç ancak güçlü kolonilerle sağlanabilir. Zayıf
koloniler üretim maliyetlerini yükseltir, kazanç miktarını düşürür. Bu nedenle
5'er çerçeveli 3 koloni yerine 10 çerçeveli 1 koloni ile çalışmayı tercih
ediniz.
4. Güçlü
kolonilerde birim üretkenliğin çok daha yüksek olduğunu unutmayınız. 10.000
yetişkin arısı olan bir kolonide bir işçi arı 400 mg bal üretirken 40.000
yetişkin arısı olan diğer kolonideki aynı işçi arının 800 mg bal ürettiğini ve
bunun sonucunda zayıf koloniden 4 kg bal alınırken güçlü koloniden 32 kg bal
alındığını hatırlayınız. Güçlü kolonideki arıların zayıf kolonideki arılara
göre daha üretken olduğunu biliniz.
5. Güçlü
kolonilerle çalışmak için kolonilerde genç ve kaliteli ana arı bulundurma
yanında oğul önleme çalışmalarını ihmal etmeyiniz. Koloni sayısını artırmak
istiyorsanız bölme yapınız ve yumurtlayan hazır ana arı kullanınız.
6. Ekonomik
bir arıcılık için gezginci arıcılık yaparak nektarı bol ve uzun süre
çiçeklenen bitki örtüsünü takip ediniz.
7. Tüm
mevsimsel bakım işleri zamanında ve eksiksiz yapınız. özellikle ilkbahar bakım
ve beslemesinin zamanını kaçırmayınız. Başarılı kışlatmada altın kuralın kışa
genç işçi arılarla ve yeterli besin stoku ile girmek olduğunu hatırlayınız.
8.
Üretiminizi sadece bala dayandırmayıp üretim çeşitliliğine gidiniz. Bal yanında
polen ve/veya arı sütü üretimi yaparak arıcılıktan sağladığınız kazancınızı
artırınız. Polenin bol olduğu dönemlerde polen toplayarak polenin yeterli
olmadığı dönemlerde arılarınızı topladığınız polenle besleyiniz.
9. Arı
hastalık ve zararlıları konusunda her zaman dikkatli ve uyanık olunuz. Şüpheli
durumlarda mutlaka bir uzmanın görüş ve önerilerini alınız.
10. Gereksiz
ve bilinçsiz ilaç kullanmayınız. Gereksiz ve bilinçsiz ilaç kullanmanın
arılarınıza, balınızın kalitesine ve bütçenize zarar vereceğini unutmayınız.
11. Arıcılık
konusunda çalışan resmi veya özel kurumlara ziyaret ederek arı ürünlerinin
üretim tekniklerini uygulamalı olarak görünüz, bilgi düzeyinizi yükseltiniz.
Arıcılığın ancak bilgi ve tecrübe ile yapılabileceğini biliniz.
12. Varroa
mücadelesini erken ilkbahar ve geç sonbaharda, bu iş için
ruhsatlandırılmış uygun ilaçla uygun dozda yapınız.
13.
Arıcılığın değişik konularında daha fazla bilgi sahibi olmak için Tarım ve
Köyişleri Bakanlığının İl ve İlçe Müdürlükleri yanında aşağıda ad ve adresleri
verilen arıcılık konusunda uzmanlaşmış kurum ve kişilerle ilişki içinde olunuz,
son teknik gelişmeleri öğreniniz.
14. Balın
doğal ve saf bir gıda maddesi olduğunu hatırlayarak üretiminde 22 Ekim 2000
tarih ve 24208 sayılı resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren Türk Gıda
Kodeksi 2000/39 sayılı "Bal Tebliği" hükümlerine uyunuz.
önerilere
uyunuz ki ürününüz ve kazancınız bol olsun.
Ek:
Arıcılığın Değişik Konularında Çalışan Bazı Kuruluşlar
Adresi Faaliyet Alanı
1
Arıcılık Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü
P.K.
41 52200/ORDU
Tel: (0.452)
2334490-2335192
Faks:
(0.452) 2334785
Arıcılığın değişik konularında
araştırma yapmak, ana arı
üretimi ve eğitim çalışmaları
2
Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü
P.K.9
35661 Menemen/İZMİR
Tel: (0.232)
8461331
Faks:
(0.232) 8461107
Arıcılığın değişik konularında araştırma
yapmak, ana arı üretimi ve eğitim çalışmaları
3
Alata Bahçe Kültürleri
Araştırma
Enstitüsü Müdürlüğü
P.K.
27 33740 Erdemli/İÇEL
Tel: (0.324)
5151356
Faks:
(0.324) 5152527
Arıcılığın değişik konularında araştırma
yapmak, ana arı üretimi ve eğitim çalışmaları
4
Arıcılık Üretme İstasyonu Müdürlüğü
P.K.
16 48300 Fethiye/MUĞLA
Tel: (0.252)
6131797
Faks:
(0.252) 6131308 Kovan
imalatı, ana arı üretimi ve eğitim çalışmaları
5
Ardahan Arıcılık Üretme İstasyonu Müdürlüğü ARDAHAN
Tel: (0.478)
2114638
Faks:
(0.478) 2115535 Kovan
imalatı, ana arı üretimi ve eğitim çalışmaları
6
Veteriner kontrol ve Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü Etlik/ANKARA Arı
Hastalıkları Teşhisi
7
Veteriner kontrol ve Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü Bornova/İZMİR
Tel: (0.232)
3880010-11
Faks
:(0.232) 3885052
Arı Hastalıkları Teşhisi
8
Türkiye Kalkınma Vakfı
DSM Arıcılık
Şube Müdürlüğü P.K.2O 06981 Kazan/ANKARA
tel: (0.312)
4833336
Faks:
(0.312) 4835978
Kovan imalatı, ana arı üretimi ve eğitim çalışmaları
Ayrıca,
Üniversitelerin Ziraat Fakültelerinin Zootekni
Bölümleri de arıcılık konusunda bilgi alınabilecek Kurumlar arasındadır.